MİLLETLERİN zenginliği, kişi başına düşen milli gelirleriyle ifade ediliyor. Her milletin milli geliri, kendi para birimiyle hesaplanır.
Milletler arasında kıyaslama yapabilmek için, ulusal para birimiyle ifade edilen büyüklükler kural olarak ‘‘Amerikan Doları’’na çevrilir. Bu çevirme sırasında kullanılan iki oran vardır. Birincisi, ‘‘Kambiyo Kuru’’ (Rate of Exchange) diğeri Satınalma Gücü Paritesi (PPP-Purchasing Power Parity) dir. Az gelişmiş ülkelerin kişi başına milli geliri, PPP hesabıyla, kambiyo kuruna göre bulunan değerden büyüktür. Dünya Bankası tarafından hazırlanan, 2003 yılına ait ‘‘Dünya Kalkınma Raporu’’unda, Türkiye'nin kişi başına milli geliri, (2001 yılı için) kambiyo kuruna göre 2 bin 540 dolarken, PPP'ye göre 6 bin 640 dolardır. 2003 için bu değerlerin sırasıyla, 3 bin 500 ve 7 bin dolar alarak çıkacağını sanıyorum.
* * *
Önce şunu belirteyim. Bir milletin, diğer milletlere göre gerçek zenginliğini anlamak için, PPP'ye göre bulunan rakamlara bakmak lazımdır. Kambiyo kuru üzerinden yapılan çevirmeler hem yanıltıcıdır, hem de çapraz kur değişimlerinde aşırı dalgalandığı için şaşırtıcı hatta anlamsız sonuçlar verir. Çünkü kambiyo kurları daha ziyade o ülkenin dış ekonomik ilişkileriyle ilintilidir. Halbuki kıyaslamadan amaç, o ülkede yaşayan kişilerin elde ettikleri gelirlerle, başka bir ülkede hangi refah düzeyinde bir hayat süreceğini göstermek değil, kendi ülkesinde sürmekte olduğu hayat seviyesini bulmaktır. Bunu da PPP daha iyi ifade eder.
* * *
Avrupa Birliği'ne uyum gösterdikçe ve özellikle girdikten sonra Türkiye'de kişi başına milli gelir hesaplarında iki önemli değişiklik olacaktır:
1. TL ile hesap edilen kişi başına milli gelir rakkamını, kambiyo kuruna ve PPP'ye bölerek bulunan iki ayrı değer arasındaki fark azalacaktır.
2. Türkiye'de döviz cinsinden kişi başına milli gelir, sabit fiyatlı TL ile hesaplanan gelir artış yüzdesinden yüksek bir oranda artacaktır.
Bunun sebebi TL'nin, yabancı paralar cinsinden değerlenmesi olacaktır. Ekodialog ekibi olarak Bakan Babacan'la yaptığımız TV sohbetinde bu konu ortaya çıktı. Ancak zaman kısıtlaması yüzünden üzerinde fazla duramadık. Bu yazıda eksik kalan irdelemeyi tamamlamak istiyorum. TL'nin gerek Euro gerek dolar karşısında değer kazanması, AB ile uyumumuz arttıkça artacaktır. Aşırı değerlenen TL, (Çarşamba günkü yazımda belirttiğim üzere) artan bir dış ticaret açığına sebep olabilir. Ancak ‘‘cari açık’’ denilen döviz açığının aynı derecede artmaması mümkündür. Cari açık, yıllık olarak, milli gelirin yüzde 2-3'ü dolayında kalırsa, TL'nin bu değerlenme süreci ınkıtaa uğramaz. Bunu sağlayacak olan, turizm ve işçi havalelerinin artmasıdır. Yabancı ülkelerde iş yapan şirketlerin Türkiye'ye yapacakları faktör geliri transferleri de çok önemlidir. Yunanistan'da deniz taşımacılığı gelirlerinin, Yunan ekonomisinin stabilizasyonuna müsbet katkısı olmuştur. İspanya ve Portekiz de artan dış ticaret açıklarını, turizm gelirleriyle kapatabilmiştir. Doğrudan Yabancı Yatırımlara hiç girmedim. Cari açıkların, sermaye hareketleriyle kapatılmasına karşıyım. Bu kaynaktan ülkeye giren döviz, Merkez Bankası rezervlerini arttırmaya yarar, o kadar.