HOCAMFuat Çobanoğlu, birbiriyle bağdaşmaz iki işi yapanlara ‘bunlar gündüz imamlık, gece meyhanecilik yapıyor; halbuki ne meyhaneciden imam, ne de imamdan meyhaneci olur’ derdi.
Bizim bankalarımız tam bu tanıma girmektedir. Banka, halkın mevduatına bekçilik etmesi gereken bir güven kuruluşudur. Tabiri caizse cemaatın imamıdır. Mevduata yeterince yüksek faiz veremeyebilir. Ama, karekteri icabı, faiz vereceğim diye halkın parasını batıracak riskleri de almaz. İş adamlığı ise ‘risk almak’tır. İş adamları kendilerini kandıracak kadar iyimser, hatta risk-sever olur. İş adamı, içmeden sarhoştur. Çünkü o bir meyhanecidir. Zaten alkol buharıyla hafiften kafayı bulmamış olsa, bir insanın, (dolandırıcı ve hortumculardan bahsetmiyorum) iş adamı olmayı istemesi akıl kárı değildir. Geceleri teşebbüs şehveti artan iş adamları, çoğu zaman sabah uyanır ve kendi kendine ‘sarhoştum, aydım; ben bu işten caydım’ der. İş adamını risk almasın demek, boğayı iğdiş etmekle birdir. İş adamı, kafasına taktığı girişimi için herkesi kandırabilir. Kanmaması gereken bir tek kişi vardır. O da bankadır. Çünkü bankalar, başkalarının paralarının emanetçileridir. Bu gerekçeyle, kurumsal veya bireysel iş adamlarına ödünç veren bir bankanın kendisi, kurumsal veya bireysel olarak sınai işlere teşebbüs etmez. Oyunun, kuramı da, kuralı da, ahlákı da budur.
* * *
Bizde ise bunun tam tersi geçerlidir. Bu konuda gaflet, cehalet o kadar büyük ve yaygındır ki; aklı başında sandığınız bir çok insan, bankacılıkla, sanayiciliğin aynı bünyede bulunmasını iyi bir şey zanneder. Aman yapmayın, bu yapılanma ‘ahlaki zafiyet’ ve ‘haksız rekabet’ yaratır, dendiğinde, alınırlar ve ‘Türkiye’nin şartları bunu emrediyor’ derler.
* * *
Ben bankacılıkla, Koç Grubu, Garanti Bankası’nın sermayesinin yarıdan fazlasını ele geçirdiği 1977 yılında ‘aynen’ ve ‘hakken’ tanıştım. Batık iştirakleri ve batık büyük kredileri yeniden yapılandıracak ekipte görev aldım. Dehşet içinde bu sektörün içinde bulunduğu feci durumu gördüm. Hemen aklıma, bankacılıkla sanayiciliğin bir elde toplanmaması gerekir diyen hocalarım geldi. O günden beri, bankacılıkla sanayiciliğin ayrılması için yazdım ve konuştum. Israrla işlediğim ikinci konu ise, ‘şirketleri (bankaları) iflas etmeyen ülkenin, ekonomisinin iflas edeceği’ kuralı idi.
* * *
Yeniden yazılmakta olan bankacılık kanununda, galiba bu iki sakatlığın tedavisine karar verilmiş. Bu gelişmeden büyük bir memnuniyet duydum. Tabii her zamanki gibi bu değişikliğin kanunlaşmaması için elden gelen gayret gösterilecektir. Bu konuda İş Bankası’nın beyanlarına çok dikkat etmek gerekir. İş Bankası, hem Türkiye’nin en önemli iktisadi aktörüdür, hem de 1930’lardan kalan bir modelin en büyük örneğidir. İş Bankası vakası, mutlaka ayrı olarak ele alınmalıdır. Bu kuruluş ne özeldir, ne de kamu. Üstelik hem bankadır, hem de dev bir sanayi holdingi.
Son Söz: Türkiye için iyi olan, İş Bankası için de iyidir.