İNSANLIK tarihinin gördüğü en büyük banka sahtekarlığı, herhalde İmar Bankası olayıdır.
Yaklaşık 6 milyar dolarlık bir mevduat buharlaşması, inanılmaz büyüklükte bir soygundur. Başta İmar Bankası mağdurlarını (?) kurtarma ve devletin denetim kusurlarını tazmin olmak üzere, bilinen gerekçelerle bu soygunun ceremesini, o bankalara para yatırmayanlar çekecektir. Çünkü, millet hakimiyetini temsil eden TBMM böyle karar alacaktır (veya almıştır). Üzerinde durmamız gereken husus şudur: Niçin böylesi bir bankacılık rezaleti bu topraklarda ve tarihin bu devresinde meydana gelmiştir? Bu soygunlar, sadece hortumcuların kötü niyetli olmasıyla açıklanamaz. Bu faciayı hazırlayan makro ekonomik şartlar vardır. Daha da önemlisi ülkemizde 'genel kabul görmüş bir yanlış' bu felaketin oluşumuna katkıda bulunmuştur. Bunu anlatmak istiyorum.
* * *
Esas konuya girmeden hatırlatayım. Şimdilik her şey sanal bir alemde cereyan ediyor. Milletin henüz dayağı yemedi. Hazine'nin önümüzdeki aylarda yeni iç borç senetleri çıkartarak, buharlaşan mevduatı ödemesiyle, halkın bu paraları önümüzdeki yıllarda faiziyle birlikte ödeyeceği anlamına gelir. Yürürlükteki istikrar programının en önemli şartı, kamu borçlarının, milli gelire oranının düşürülmesidir. Bunun için bütçede 'faiz dışı fazla' verilmektedir. Bu 'fazla' şimdi de Uzanlar yüzünden artacaktır. Bundan böyle toplanacak vergilerin bir kısmı daha, halka okul, hastane ve yol olarak geri dönmeyecektir. Zihninize yazın: Banka açıklarının hazineden karşılanması, SSK açıklarının bütçeden karşılanmasına benzemez. Bu, zenginden fakire doğru değil, tam tersine, fakirden zengine doğru 'milli gelirin devlet eliyle tekrar dağıtımı' sürecidir.
* * *
Hakkında işlem yapılmadığına göre, İmar Bankası olayında 'sorumluluğu' bulunmayan Cem Uzan'ın hangi 'yetki' ile Adalet Bakanı'yla pazarlık ettiğini anlamış değilim. Ekber evlat Cem Uzan, 1-2 katrilyon peşin nakit ödeyerek ve el konulmuş barajları teminat göstererek, 6 milyar dolarlık borcu, ailesinin uygun şartlarla geri ödemesini önermiş. Neden olmasın? Bundan önceki vakalarda da benzeri sözde 'geri ödeme' şarlatanlıkları medya tarafından çözüm diye anlatılmadı mı? Şimdi sıra dikkatinizi çekmek istediğim 'genel kabul görmüş yanlış'a geldi. İmar'a yatan paraları iç eden Uzanlar veya bankalarındaki mevduatı 'kendi parası sanan' öteki işadamları, bu paraları ülke hayrına kullandıklarını iddia etmekteler. Deve ettikleri kredileri veya düpedüz hortumladıkları paraları 'geri öde' denince, kurdukları fabrika veya iş yerlerinde şu kadar kişi çalıştırdıklarını, şu kadar elektrik, kumaş veya fayans ürettiklerini veya şu kadar ihracat yaptıklarını söylemekteler. İşin ilginç yanı, halkımız da bu savunmayı haklı bulmaktadır. O kadar ki; acaba devlet, bu hortumculara haksızlık mı ediliyor diye düşünmektedir. Yine aynı halk, bankadan uçmuş gitmiş mevduatının, faiziyle birlikte, son kuruşuna kadar kendisine ödenmesini de istemektedir. Bu tam bir çelişkidir. Geri dönmeyen kredi, onun mevduatıdır. Eğer borçlarını ödemeyenler için 'bu kişiler, taş üzerine taş koymuştur, başımızın üstünde yerleri vardır' deniyorsa, batan bankalarda mevduatı olanlara, nakit para yerine, patronun şirketlerinin hisse senetleri verilmeldir. Böylece, millet de dayaktan kurtulur.
Son Söz: Hesapsız yatırım, yarar değil, zarar üretir.