Mesele türban değil

AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’de kız öğrencilerin başörtüsü takarak eğitim görmelerini yasaklayan kararının bir ‘insan hakları ihláli’ olarak kabul edilemeyeceğine hükmetti.

Buna gerekçe olarak da bu dini simgenin, aynı simgeyi taşımayanlar üzerinde bir ‘tehdit algılaması’ oluşturduğunu gösterdi. Bu karar üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan, bu hususta mahkemenin karar veremeyeceğini ve meselenin ulemaya sorulması gerektiğini söyledi. Ya da dediklerinden bu anlam çıkarıldı. Birey ile devlet idaresi arasında ortaya çıkacak ihtiláfı, ulemanın yani din bilginlerinin çözmesini önermek, laiklikle taban tabana zıttır. Ancak anlaşıldığına göre Başbakan’ın böyle bir önerisi yoktur. Başbakan, AİHM karar vermeden önce, ulemanın görüşünü almalıydı, yani başörtüsü bağlayan kız öğrencinin ‘kastını’ anlamak için, baş örtmenin İslam’daki anlamını, ulemaya sormalıydı demiştir. Özetleyelim: Mahkemenin, ulemanın görüşünü almasına gerek yoktur. Çünkü mahkeme başörtüsünün İslam’da var olmadığına hükmemiştir. Mahkeme, İslami başörtüsün, toplumun diğer bireyleri tarafından, ‘kendi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına dönük bir tehdit girişimi olarak’ algılanabileceğine hükmetmiştir. Dolayısıyla, devletin bu tehdidi izale için başörtüsünü yasaklaması, insan haklarına aykırı değildir demiştir. Açık ki Başbakan, mahkemenin ‘gerekçesi’ ile mutabık değildir. Başbakan’a göre, başını İslami şekilde örten kız öğrencinin, kimsenin özgürlüklerini kısıtlama niyeti yoktur. O, sadece dininin emrini yerine getirmek istemektedir.

* * *

Batı’da yıllardan beri, dini gerekçelerle başlarını çeşitli şekilde örten insanlar yaşamaktadır. Ortada bir ‘tehdit algılaması’ olmadıkça, yönetimler bunları yasaklamamıştır. Ama bugün yasaklar konmaktadır. Davanın esası başörtüsü değildir. Sorun, türbanı siyasal bir simge haline dönüştürmek ve onu sonu şiddete kadar varan bir din savaşının bayrağı haline getirmektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi bireysel özgürlüklerin savunucusu bir kuruluş, kız öğrencilerin başlarına ne taktıklarıyla ilgilenmez. Ama seçilen simge, bütün dünyayı ve özellikle laik yaşam biçimini baskı altına almaya çalışan isyanın yayılması için kullanılmaya başlanırsa, o simge giysi olmaktan çıkar, silah muamelesi görmeye başlar. Ne kendimizi ne de başkalarını kandırmaya çalışalım.

* * *

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Avrupa ülkelerini bağlayan bu kararından sonra, bu meselenin çözümünde sorumluluk, AB üyesi olmak isteyen Türkiye’nin ‘ulema’sına düşmektedir. Türk İslam uleması, İslam’ın özgür dünya için bir de ‘tehdit’ oluşturmadığını hem Müslümanlara hem de diğer insanlara ispat etmelidir.

Son Söz: İçtihat, ceht ister.
Yazarın Tüm Yazıları