MİLLİ gelirin ‘ádil dağılımı’ acaba ne demektir? Buna verilen standart cevap, üst ve alt gelir grupları arasındaki farkın az olmasıdır.
Bu nedenle, gelir dağımı konuşulurken ‘ádil’ yerine ‘eşitlikçi’ sözcüğü de kullanılmaktadır. Bu bağlamda az gelişmiş ülkelerde genellikle gelir dağımı ‘bozuk’tur.
Amerika hariç, gelişmiş ülkelerde milli gelir, sosyal sınıflar arasında daha eşit dağılmıştır. Buradan şöyle bir sonuç çıkartabiliriz. Milli gelirin artışıyla birlikte, milli gelir dağılımı da düzelmektedir. Pek tabii, bu nedensellik ilişkisi tersten de söylenebilir. Şöyleki, milli gelirin daha eşitlikçi dağılımı, toplam milli gelirin daha hızlı büyümesini sağlar. Buradaki mantık şudur: Bir ülkede orta gelir gurubunda bulunanların sayısı arttıkça, onlara mal satmak isteyen sanayi kuruluşları üretimlerini arttıracaktır, artan üretimle birlikte sanayide ölçek ekonomisinden doğan bir verim artışı olacak bu da milli geliri büyütecektir. Zaten bu yüzden, milli gelir dağılımını daha eşitlikçi hale getirmek, sosyal olduğu kadar iktisat politikalarının da amacı olmuştur. Günümüzün moda değişiyle ‘milli gelir dağılımının düzelmesi’ izlenen iktisat politikalarının bir performans kriteridir. Burada bir düzelme sağlanamıyorsa, iktisat politikasının esas amacı yani performans kriteri olan ‘büyüme’yi sürdürümek zorlaşır.
* * *
Yukarıdaki düşünce tarzı, dünya ekonomisinin ‘ulusal ekonomiler konfederasyonu’ şeklinde örgütlendiği geçen yüzyılda ortaya çıkmıştır. Halbuki küreselleşme, bu konfederatif yapıyı bozmakta, ortaya tek bir global ekonomi çıkmaktadır. Belki de çok uzak olmayan bir gelecekte, ‘ulusal ekonomi’ diye tek başına iktisat politikaları oluşturulabilir ve bağımsız olarak yönetilebilir bir ekonomik birim (entity) kalmayacaktır. Şimdi cevabını aradığımız soru şu: Küreselleşme ulusal ekonomileri ortadan kaldıracaksa, bunun belli bir ülkedeki milli gelir dağılımı üzerine etkisi ne olmuştur ve ne olmaya devam edecektir?
* * *
Genel kabul görmüş kanaata göre, küreselleşme milli gelir dağılımı bozmaktadır. Bu durumda özellikle az gelişmiş ve dolayısıyla milli gelir dağılımı bozuk ülkelerin alt gelir katmanlarında bulunan insanların, işçi sendikalarının, tarım birliklerinin, onlara destek veren sivil toplum örgütlerinin ve aydınların, küreselleşmeye karşı tavır almaları gerekmektedir. Bu, sosyal ve siyasi bir meseledir ve gerçektir. Nitekim, küreselleşme karşıtlarının eylemleri, uluslararası toplantılara ev sahipliği yapan her ülke için ciddi bir sorun haline gelmiştir.
Ancak, küreselleşmenin daha tartışmasız sonucu, ülkelerin milli gelirinin daha hızlı artmasını sağladığıdır. Öyleyse, alt gelir dilimlerindeki kitleleri korumak ve kollamak isteyen akıl ve vicdan sahibi herkesin, küreselleşmeye karşı çıkmayı bırakıp, küreselleşmenin yarattığı veya yaratması muhtemel gelir dağılımı çarpılmalarını ortadan kaldıracak modelleri tasarlamak ve topluma sunmak görevi vardır. Amaç herhalde, ádil bir milli gelir dağılımını fakirlikte sağlamak değildir. Bunun bilinen en emin yolu da demokrasiyi ve onun tüm kurumlarını güçlendirmektir. ‘Sosyalist halk cumhuriyeti’ modeli çoktan tarihin çöplüğüne atılmıştır.