İÇİNDE benim de yer aldığım az sayıda iktisatçı, ülkenin döviz gelirlerinin, döviz giderlerini karşılamamasının kötü bir şey olduğuna inanıyor.
Bu açığı, dışarıdan borç alarak ve hatta varlık satarak kapamanın "sürdürülemez" olduğunu vurguluyor. Buna karşı çok sayıda iktisatçı, kısaca cari açık denilen döviz gelir-gider farkına kafayı takmanın demode bir görüş olduğunu söylüyor. Aslında Türk ekonomisinde genel kabul görmüş tez, yabancıların parasını ülkeye çekerek (cari açık vererek) kalkınmadır. Antitez ise cari fazla vermeyi hedefleyen bir ekonomik yapılanmadır. Bir kişi eğer Merkez Bankası döviz satsın, faizleri yükseltsin diyorsa, ülkedeki hákim görüşü, yani tezi savunmaktadır. Enflasyonla mücadelenin bu tezle ilgisi yoktur.
* * *
Bu gruba yakından baktığımızda, bunların çoğunun iki alt kümede toplandığını görüyoruz.
1. Resmi iktisatçılar,
2. Banka iktisatçıları.
Resmi iktisatçılar, adından anlaşıldığı üzere, bulundukları mevkiler itibariyle düzeni savunmak durumunda olan eski ve yeni bürokratlardır. Onlara çok kızmıyorum. Ancak bankalarda görevli bazı genç iktisatçılar TV’lere çıkıp konuşmaya başladıklarında çoğu zaman tansiyonum çıkıyor. Herhalde, çalıştıkları kuruluşların kárı, dışarıdan gelecek dövizin, yurt içinde yaratacağı kur ve faiz arbitrajına bağlı olduğundan, bu gençler saçmalamak zorunda kalıyor diyorum. Son günlerde neşesi biraz kaçmış bu arkadaşların, sıkıştıkça kullandıkları bir söylem var. "Kur artışı, cari açığın çaresi değildir." Peki çare neymiş? Çare; sanayide verimliliğin artmasıymış. Emriniz olur paşam. Hadi gerisini de ben tamamlayım. Diğer önlemler, katma değeri düşük mallar yerine katma değeri yüksek mallar üretilmesi ile marka ve model geliştirerek, dış ülkelerde rekabet üstünlüğünün, fiyatla değil, kaliteyle sağlanmasıdır.
* * *
Demek sanayicilerin aklına bugüne kadar hiç verim arttırmak, yüksek katma değerli mal üretmek, model geliştirmek, dış pazarlarda marka yerleştirmek gelmemiş. Sanayici, döviz fiyatı yüksek olsun, kötü malları ucuza satıp para kazanalım stratejisi uygulamış. Böyle haksız bir suçlama olur mu? Kırkbeş yıldır sanayide görev yapan bir kişi olarak, dışarıdan okunan bu gazeller benim kanıma dokunuyor. Sanayici, hayatı boyunca bunları yapmaya çalıştı. Sanayici, uygulanan kur politikasının, sanayinin gelişmesine engel olmasından yakınıyor. Mesela, verimlilik, büyük hacımdan geçer. Düşük kurlar, yüksek ihracatı engellemektedir. Yüksek katma değer de son tahlilde yüksek emek girdisi demektir. Türkiye’de emek girdisi, kurların bastırılmasından dolayı, döviz cinsinden pahalılanmıştır. Bu da sanayiciyi ithal ara malı kullanmaya, dolayısıyla düşük katma değerli imalata zorlamaktadır. Sanayinin istihdam yaratamaması bu yüzdendir. Düşük kur, bankalara yarar; sanayiye değil.
Son Söz: İhracat milli geliri artırır; ithalat düşürür.