GEÇEN yazıda, faiz, enflasyon ve büyüme arasındaki ilişkiyi anlatmıştık. Toparlayalım: Batı ülkelerinin merkez bankaları, enflasyonu düşürmek için faizleri yükseltir.
Faiz artışının enflasyonu düşürmesinin sebebi, ödünç alma maliyetini artırarak belli bir getiri düzeyinin altındaki yatırımları caydırmasıdır. Böylece toplam yatırımlar azalır. Ekonomik büyüme yavaşlar. Ekonomi büyümezse halkın geliri artmaz. Gelir artmaması, fiyat artışlarını frenler.
* * *
Türkiye’deki faiz-enflasyon ilişkisinin bununla hiç ilgisi yoktur. Türkiye’de uzun yıllardır, reel faizler Batı’dakinden çok yüksekti. Mesela, son 20 yılda Türk devletinin TL cinsinden borçlanmak için ödediği reel faiz yüzde 15 dolayındadır. Halbuki aynı sayı ABD ve AB’de yüzde 2-3 arasındadır. Türkiye’de uzun yıllar yüksek enflasyon yaşandığı için, Türk Lirası ‘fiyatlandırma’, ‘tasarruf’ ve ‘uzun vadeli borçlanma’ aracı olarak kullanılamadı. TL’nin yerini döviz aldı. Kısaca, fiyat artışları yani enflasyon, ‘devalüasyona endeks’lendi.
Anlaşıldı ki; döviz fiyatları durmadan, enflasyon da durmayacaktır. IMF’nin ‘kur çıpası’ diye bir şey icat etmesinin sebebi budur. Türkiye’de enflasyonu düşürmenin ‘olmazsa olmaz şartı’ döviz fiyatlarını frenlemektir. Bunun yolu da TL’ye yüksek reel faiz verip, ülkeye ‘sıcak döviz’ çekmektir. Döviz arzı artınca, döviz fiyatı düşer.
Döviz ucuzlayınca da enflasyon yavaşlar. Bu iş bu kadar basittir.
* * *
Bu politika son dört yıldır çok başarılı olmuştur. Mesele, bu işin sonunu getirmektir. Yani TL reel faizlerinin, Batı ülkelerinin düzeyine indirilmesi ve buna rağmen enflasyonun tekrar yükselmemesidir. Uygulanan, ‘yüksek faiz-düşük kur’ politikası yüzünden Türkiye, kendi sınıfında dünya cari işlem açığı birincisidir. Bu bir risktir. Çünkü; Türkiye’nin cari işlem açıkları aynı zamanda ‘döviz borcu’dur.
Halbuki, devasa cari işlem açığı veren, ancak parası döviz olan ABD’nin veya bazı AB ülkelerinin ‘yabancı para’ borcu yoktur. Arada böyle çok yaşamsal bir fark vardır. Türkiye’de bir döviz krizi çıkar mı, çıkmaz mı tartışmaları işte bu farktan doğmaktadır. Söylendiği gibi duyulan kaygılar dayanaksız değildir.
* * *
Kriz, ani ve büyük kötü değişim demektir. Ben Türkiye’de normal olarak böyle bir şey beklemiyorum. Çünkü: a) Reel faizler anlamlı miktarda düşmüştür. b) Hükümet bütçe disiplinine uymaktadır. c) Türkiye’nin gerek ABD, gerek AB nezdinde soğuk savaş bitmesine rağmen önemi vardır. d) Sanayi, turizm ve inşaat sektörleri güçlenmiştir. e) Türkler, girişimci ve çalışkan olduğunu, yurtta ve yurtdışında ispatlamıştır. f) Yabancılar, Türkiye’ye güvenmektedir.
Tek zayıf yönümüz, ‘kriz çıkmaz; tedbire gerek yoktur’ tavrıdır.
Son Söz: Riski algılamayan, tedbiri gereksiz görür.