Kimin cebinden çıktı bu faizler?

ESKİ yazılarımı karıştırırken ‘Para’ dergisinin Mayıs 1982 tarihli 12. sayısında yayımlanan bir makalem karşıma çıktı.

Başlık aynen şöyle: ‘Türk Ekonomisi Bugün Yüksek Faiz ve Gelir Dağılımı Bozulmasıyla Karşı Karşıyadır’. Anlaşılan benim bu yüksek faiz takıntım çok eskilerden geliyor. Şimdi çoğu kişinin hatırlamadığı meşhur bir 24 Ocak (1980) ‘İstikrar Tedbirleri Paketi’ vardır. Bu kararlardan sonra, benzinin karneyle satıldığı, elektriklerin günde 4 saat kesildiği, ampul, margarin ve tıbbi malzeme bulmakta güçlük çekilen 1978/9 yıllarının ardından Türkiye birden işlemeye başladı ve her şey bulunur oldu. Süleyman Demirel başbakandı ama, ‘ekonomide değişim ve dönüşümün’ flaş ismi Turgut Özal’dı. Saadet zinciri matematiğiyle çalışan bankerlerde ‘Faize Hücum’ filmi oynanıyordu. 1980’in Temmuz ayında, bankalar da serbest faize geçtiler. Böylece bankalar, bankerlerin peşine takılmış oldu. Sonunda bütün bankerler ve bazı bankalar battı. Batmamışların bilançoları da tahsil edilme imkánı olmayan kredilerle doluydu ve hemen hepsi iktisadi olarak müflisti, ama Türkiye uçuyordu.

* * *

Geçen hafta içinde dostum Güngör Uras, okuru Ali İhsan Çelebi’in yardımıyla hazırladığı ilginç bir tablo yayınladı. 1995 yılında bankaya yatırılan ve işlemiş faizler anaparaya eklenek, mevduatta tutulan 50 000 dolar, 2005 başında, yani on yıl sonra 97 000 dolar olmuş. Aynı gün 50 bin doların karşılığı olan 1 932 400 000 TL ise TL mevduatı olarak bankaya yatırıldı ise, 10 yılda 577 milyar TL’ye çıkmış. Bunun döviz cinsinden karşılığı ise tam 430 000 dolar ediyor. Yani dolara vurunca, Türk Lirası mevduat 10 yılda yaklaşık 8 kat artmış. Dolarlı mevduat ise 10 yılda sadece 1 kat büyümüş. Kısaca, parasını TL’de tutup faize yatıran vatandaş ihya olmuş. Döviz tevdiat sahibi ise Batı standartına göre iyi bir faiz almış; hepsi o kadar. Hemen hatırlatmakta fayda var. Hazine, TL’ye aynı devrede hep banka mevduatından daha yüksek faiz vermiştir.

* * *

Şimdi can alıcı soruları soralım. Parasal servetini, TL’li mevduata, B Tipi Fona, devlet tahviline veya bonoya yatırarak 10 yılda 9 katına çıkaran tasarruf sahibine bu paraları kim ödemiştir? Her faiz geliri, bir başkasının faiz gideridir. Parayı alan belli: Mevduat sahibi. Parayı veren kim? Lafı uzatmaya gerek yok: Devlet, yani halk. Şimdi böyle bir ülkede ‘yüksek faiz-düşük kur’ batıl bir para politikasıdır demem yanlış mı? Kamu borç stokunun çoğu, popülist siyasetten değil, yüksek faizden doğmuştur demem haksızlık mı? Efendim böyle bir politika yok, sadece olaylar böyle cereyen etmiş demek mümkün mü? Böyle bir ‘çaresizlik’ itirafıyla kamu borcu yönetilebilir mi? Böyle bir ‘vermeye mecburuz’ teslimiyetiyle dış açık kapanır mı?

Son Söz: Faiz, teknik bir sayı değil; iktisadi hayatın kendisidir.
Yazarın Tüm Yazıları