ÇARŞAMBA günü 23 Nisan'dı. Yani kısaca ‘‘Çocuk Bayramı’’ diye bilinen Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ydı.
Gazetemiz Hürriyet, o gün çocukların yazılarına ve fikirlerine yer veren ‘‘23 Nisan Hürriyet'i’’ adlı özel bir ek yayınladı. Güzel bir girişimdi; akıl edenleri kutlarım. Ne yazık ki; bu ekteki yazıları okudum ve içimi karalar bağladı. Bu yazılar, muhtemelen çocukların anne ve babaları tarafından kaleme alınmış veya ciddi şekilde düzeltilmişti. Bir başka ihtimal, bu çocuk yazarların, büyükleri tarafından, çocuk gibi değil de, büyük gibi laflar etmeye teşvik edilmiş olmalarıydı. Tabii çocuklar da, baba ve annelerinin okuduğu köşe yazarı amcalarının ve teyzelerinin klişe fikirlerini tekrar etmişlerdi. Sebep her ne ise, neticede bu ekte yer alan yazılar beni üzdü. Yazılanlar, düşünce hayatımızın nasıl bir kısır döngü içinde olduğunu gösteriyordu. Bu çocukların anne ve babalarından değil, ama bu çocuklardan daha özgün daha yaratıcı, daha mutlu ‘‘çocukça’’ yazılar yazmasını beklerdim. Heyhat.
* * *
Örnek olarak, ekteki çocuk köşe yazarlarından birinin yazısını irdelemek istiyorum. Yazının başlığı ‘‘23 Nisan Kimin Bayramı?’’. Yazı metninden önce, yazının en vurucu cümlesi, daha iri harflerle başlık altına yerleştirilmişti. Bu spotta yer alan ifade şöyle: ‘‘23 Nisan çocukların bayramı, ama biz o gün eğlenmiyor, eğlendiriyoruz.’’ Gel de yüreğin parçalanmasın. Tipik bir kendine acıma cümlesi. Çocuk, törene katılacağı, şarkı söyleyeceği ve müsamerede oynayacağı için üzülüyor. Çünkü annesi ve babası ile diğer anneler ve babalar onları seyredecek. Üstelik seyrederken de eğlenecekler. Ne büyük ayıp, ne büyük bir günah bu. Hiç insan, törene katılan çocuğunu seyrederken eğlenir mi? Bacak kadar çocuklara tören yaptır, sonra karşılarına geç eğlen. Okurken inanamadım. Çocuk sevineceği yerde üzülüyor. Olamaz; hiç bir çocuk, bir bayramı bu kadar ters yorumlayamaz. İnanmıyorum! Bu olsa olsa, çakal büyüklerin kötü bir garibanizmidir. Ne diyor büyükler: Her ilişkide ‘‘mağdur ve masum’’ sen olacaksın ki, alacaklı çıkasın. Çocuk ‘‘eğlendim’’ derse, borçlu çıkacak; ‘‘eğlendirdim’’ derse alacaklı olacak. Gördünüz mü ‘‘şark kurnazlığını’’. Aman kimseye iyi olduğunu söyleme, sonra senden birşey isterler. Hep ağla, hep şikayet et. O zaman kimse senden bir şey istemez. Sen de sorumluluktan ve çalışmaktan kurtulursun.
* * *
Yazının en dayanılmaz bölümü ise ‘‘bayram dolayısıyla çocukların strese girmesi.’’ Maşallah, 10 yaşındaki yazarımız stresi ve zararlarını biliyor. Ona öğretilene göre, bir tören için hazırlanmak yanlış. Mesela mandolin konseri için çalışmak, topluluk önünde okumak için bir şiiri veya tiyatrodaki rolün sözlerini ezberlemek yanlış. Çünkü bunlar stres yaratır. Demek bu çocuk, hayatı boyunca, hiç bir yarışmaya, bırakın katılmayı, hazırlanmayacak bile. Rekabetten hep kaçacak. Çünkü bunlar onda stres yaratacak. Sınavlara hazırlanmayacak ve sınava girmeyecek. Olur mu böyle şey?
* * *
Çocuklar, hayatın kendisini öğrenin. Tabiat ananın bizim için tasarladığı yaşamda ‘‘gerilim’’ ( stres) de, ‘‘gevşeme’’ de (relaxation) vardır. Hiç gerilmeyen, gevşeyip rahatlayamaz. Yokuş yoksa, iniş de yoktur. Hayatta başarının ve mutlu olmanın yolu, zaman zaman gerilmekten geçer.