Paylaş
Ekonomi yönetimi buna çok önem vermektedir. O kadar ki, bu uğurda yanlış adımlar atmaktan da çekinmiyor, sonra da özelleştirme ihalelerini “ucuza gitti” diye iptal ediyorlar. Bir başka örnek, Boğaziçi üzerine yapılacak üçüncü köprünün finansmanı konusudur. İstanbul’u büyütmek için düşünülen şehri Kuzey’e kaydırma stratejisinin iki önemli projesinden biri (diğeri yeni havalimanıdır) olan bu yeni köprünün inşası “Yap-İşlet-Devret” modeli ile bir özel firmaya ihale edildi. Ancak bu firma ihtiyacı olan krediyi bulamadı. Bankalar projeyi, kredilendirmeye değecek kadar kârlı görmediler ve Hazine garantisi istediler. Bunun üzerine, şartname değiştirildi, köprü geçiş ücreti 3 dolara (bugün 1.7 dolar) çıkarıldı ve günde 135 000 araç geçişi, yani günde 405 000 dolar hâsılat için Hazine garantisi verildi. Bu da son derece sakıncalı olan bir kamu borcunu düşük göstermek için tipik bir “gerçeğin etrafından dolaşma” manevrasıdır.
HAZİNE GARANTİSİ,KAMU BORCU DEMEKTİR
Hazine, kendisi de borçlanarak (hem de daha düşük faizle) köprü inşa edecek parayı bulabilir. Karayolları idaresi de bu köprüyü ihale yoluyla özel bir firmaya inşa ettirebilir. Köprü bittikten sonra işletmesini de (bakım, onarım, para toplama v.s.) de aynı firmaya verebilir. Ama bu yol tercih edilmiyor, çetrefilli bir yolla ihaleyi alana finansman sağlanıyor. Niye? Bu suretle Kamu Borcu artmamış olacak ve Kamu Borcunun, Milli Gelire oranı düşük kalacaktır. Hâlbuki bir borcun geri ödenmesine garanti vermek, veren için bir yükümlülüktür. Bu yükümlülük bilançoda doğrudan gözükmez ama eklerinde yer alır. Reyting şirketi de bunu mutlaka hesaba katar.
ÜLKE ZENGİNLEŞTİKÇE, KAMU BORCUNUN MİLLİ GELİRE ORANI ARTAR
Bir ülke zenginleştikçe maddi ve mali sermaye birikimi artar. Zaten mali sermaye (finansal kapital), maddi sermayenin (fiziksel kapital) ayna görüntüsüdür. Mali sermaye birikimine de “finansal derinlik” denir. Ülkelerin finansal derinliği arttıkça, kamu borçlarının milli gelire oranı kendiliğinden yükselir. Yanlışlık, finansal derinlik artışından daha fazla kamu borcu yaratmaktır. Benim yapabildiğim hesaplara göre, Türkiye’nin kamu borcunun milli gelire oranı 1950-1970 arasında yüzde 15, sonraki yıllarda ise yüzde 25 dolayındadır. Krizin başladığı 2000’de yüzde 38’dir. 2001’de devalüasyon yüzünden yüzde 74 hesaplanmıştır. Sonra kendiliğinden düşmüş ve hükümetin “tutkulu özelleştirme” politikalarıyla da bugün yüzde 40’ın altına inmiştir. Hâlbuki zengin ülkelerde bu oran yüzde 90’lar mertebesindedir.
Son Söz: Kamu borcunu bırak, ülkenin dış borcuna bak.
Paylaş