GEÇEN haftaki The Economist dergisini okurken, sadece ülkemizde değil, dünyanın hemen her yerinde kamu borçlarının gerçekte ne olup olmadığı konusunda bir zihin karışıklığı olduğunun bir kere daha farkına vardım.
Türkiye'nin kamu borçlarını geri ödeyemeyeceği veya daha çok bilinen değimiyle ‘‘çeviremeyeceği’’ (roll over) endişesi geçtiğimiz haftalarda yine gündeme geldi. Pek tabii bu korku ile birlikte ekonomideki iyileşmenin ‘‘sahte’’ olduğu ve acı gerçeğin pek yakında anlaşılacağı ima edildi. Kamu borçlarıyla ilgili bátıl inançlarla dalga geçmeye başlamadan önce, Türkiye'de yeni bir mali kriz çıkıp çıkmayacağı sorusuna cevap vereyim: Türkiye, bir mali kriz çıkma tehlikesinden hızla uzaklaşmaktadır. Ama mutlaka bir mali kriz çıkarmak gibi bir niyet varsa, bunu engellemek kolay olmayabilir. Yine de kriz çıkarmak için çok çalışmak lazım.
* * *
Kamu borçlarını irdelemeye bir soruyla başlayacağım. Siz, hayatınızda hiç gelecek yılın elmasını, bu yıldan yediniz mi? Ya da gelecek senenin elmasını bugünden yiyen bir kimse gördünümüz mü? Soru çok açık ve net. Elmayı yediniz mi, yemediniz mi? Eğer aklınıza, yemedim, ama gelecek senenin mahsulü için avans alıp, onun parasını yiyen kişi tanıyorum diye cevap vermek geliyorsa, cevabınız geçersizdir. Soruyu bir daha sorayım: Gelecek yılın elmasını, bu yıl yemek mümkün mü? Mahsulü alivre satmak, mahsülü yemek değildir. Yapılan iş sadece ‘‘kontrat’’ tanzim etmektir. Sözleşmeyle birlikte elinize geçen parayla elma alıp yemişseniz, yetişmiş bir elmadır. Yetişecek elme değil.
* * *
Bu örnekle anlatmak istenilen şudur. Hiç bir kişi veya toplum gelecek günlerin veya yılların gelirini bugünden harcayamaz. Çünkü o gelirler (milli gelir) henüz yaratılmamıştır. Yaratılmamış değerler (ister elma, ister ayva, ister ense traşı, ister sevişme, ister doktor vizitesi olsun) tüketilemez. Çünkü onlar yoktur. Yok olan da yenemez. Eğer bir kişi veya bir toplum, yarattığı gelirden (veya milli gelirden) fazlasını harcamışsa, mutlaka bir başkası (veya başka bir millet) de yarattığı gelirden daha azını harcamıştır. Tasarruf eden olmasa, borç alabilen de olmaz. Zaman çizgisi üzerinde herhangi bir noktada, müterakim borçların toplamı, müterakim alacaklara eşittir. Kişiler veya milletler, ‘‘gelecek nesillerden’’ değil, şimdiki zamanda ‘‘başkalarından’’ ödünç alır.
* * *
Bir ülke devletinin ‘‘iç borcu’’ kadar, halkının ‘‘iç alacağı’’ vardır. Dış borçta da durum benzerdir. Dünya ülkelerin dış borçları kadar, dünya ülkelerinin dış alacakları vardır. Yani total sistem açısından, borçlarla alacakların cebirsel toplamı daima sıfırdır. Ancak alacaklılarla, borçlular farklı kişilerdir. Mesela kamunun iç borcu, her vatandaşın borcudur; ama halkın kamudan alacağı çoğunlukla ‘‘bazılarımızın’’ alacağıdır. Devletin iç borç alması, döndürmesi veya anaparasının geri ödemesi, yaşanan yılın milli gelirinin ‘‘tekrar dağılımı’’ sorunudur. Bu yönüyle iç borçlar, esas itibariyle ‘‘finansal iktisat’’ değil ‘‘siyasal iktisat’’ sorunudur. Aynı şekilde dış borçlar da, özünde uluslararası siyasal iktisat meselesidir. (Devamı var)
Son Söz: Tasarruf bitmeyecekse, borçlanma da bitmeyecektir.