BU, kamunun iç borçları hakkında yazdığım üçüncü ve şimdilik son yazı. Gerekirse bu konuya tekrar döneriz.
Önce, çıkan yazıları bir özetini sunayım. Devlet maliyesi, bir ‘emme basma’ tulumba gibi çalışır. Parayı halktan alır, halka dağıtır. Dağıtım, halk için hizmet üretmeyi ve halk yararı için yatırım yapmayı da kapsar. Yoksa devlet, sıraya girmiş halka, kese içinde para dağıtmaz. (Bazan onu da yapar ama neyse konuyu dağıtmayalım.) Toplanan vergiler ve sair gelirler, kamu giderlerini karşılamazsa, devlet borç alır. Dünyadaki tüm devletler borçludur. Devlet borçlarının çok büyük bir kısmı da ‘iç borç’tur. Yani o ülke halkından alınan ödünçlerdir. İç borçların, dış borçlardan farkı, dış borçların borçlusu vatandaşlar, alacaklısı yabancılar iken; iç borçların borçlusunun da alacaklısının da ‘vatandaşlar’ olmasıdır. Bu sebeple, devletin iç borçlarının gelecek nesiller tarafından ödeneceği ifadesi mantıken yanlıştır. Unutmayın! Gelecek nesiller hem borçlu, hem de alacaklıdır.
* * *
Devlet bütçesinin üç temel fonksiyonu vardır. 1. Devletin yapacağı cari ve yatırım harcamalarına kaynak bulmak.2. Vergi politikalarıyla ekonomiyi yönlendirmek.3.Milli geliri, tekrar dağıtıma tabi tutmak. Devlet, vergi yerine iç borç alarak ve iç borca faiz ve anapara geri ödemesi yaparak milli geliri ‘tekrar dağıtıma tabi tutar’. Burada dikkat etmesi gereken husus, devletin aldığı borçlarla, halk için ne yaptığı ve bu borçlara ne kadar ‘reel faiz’ ödediğidir. Milli gelir büyüme yüzdesinden daha yüksek reel faiz ödenirse, milli gelirin tekrar dağılımında, devlet adaletsizlik yapmış olur. Tersi doğruysa, daha ádil bir milli gelir dağılımı elde edilmiş olunur. Dış borçların alacaklısı, o ülkenin halkı olmadığı için, kamunun (ve özel sektörün) dış borçlarının, o ülkenin gelecek nesilleri tarafından ödeneceği ifadesi doğrudur. Máli piyasaların gidgide küreselleştiği günümüzde, ‘iç borç-dış borç’ veya ‘özel borç-kamu borcu’ ayırımı yapmak kolay değildir. Ama borçlanma politikasını değerlendirmek bakımından, yapılabilecek kaba hesaplamalar yeterlidir.
* * *
Sosyal güvenlik sistemlerinin açıklarının, teknik olarak bir ‘iç borç stokuna’ tekabül ettiğini söylemiştik. İşin çarpıcı yanı, bu iç borç stokunun alacaklılarının, ellerinde ‘devlet iç borçlanma senedi bulunmayanlar’ olmasıdır. Burada bir defa daha siyasi hatta dini olayların gerisinde, sosyal sınıflar arasında bir milli gelir paylaşımı kavgasının yattığını görüyoruz. Devletin, zenginlere yaptığı faiz ödemeleri düşerken, sosyal güvenlik sistemi açıklarının büyümesi, ‘devletin, milli geliri tekrar dağıtıma tabi tutma işlevinin yönünün değiştiğine’ işarettir.
Son Söz: Büyük pencereden bakınca, hiç bir şey tesadüf değildir.