1956/57 öğretim döneminde İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsüne devam ettim.
Hocalarımızdan biri de, şimdilerde adını pek kimsenin hatırlamadığı, ama bir süre Türkiye'de ‘‘Şeyh-ül-muharrirîn’’ (yazarların şeyhi) diye anılan Burhan Felek'ti. Burhan Felek, alafranga bir muhafazakardı. Şık giyinirdi ve temiz kokardı. Ön sırada oturan güzel kızlara çapkınca bakar, yeri gelince hafiften takılırdı. Bir espri yapmaya karar verince, sınıfı önce buna hazırlardı. Sol eliyle, sağ bileğindeki bileziği döndürmeğe başladığında anlardım ki, bizi meraklandırıp, arkasından nükteyi patlatacak. Bir gün, 1908 yılında Hukuk Fakültesi öğrencisi iken, İkinci Meşrutiyet'in ilanı üzerine sokaklarda, ‘‘hürriyet!, hürriyet!’’ diye bağırarak nümayiş yaptıklarını anlatmıştı. O tarihlerde, birisi bana 50 yıl öncesinden bahsedince, sanki bin yıllık bir hikaye anlatıyor gibi gelirdi. Bir türlü yaşadığım anla, hikayenin ait olduğu anı örtüştüremezdim. Şimdi benzer hikayeleri ben de anlatıyorum. Acaba, genç okurlar ne hissediyor? Halbuki, insan zihninin zaman boyutunda dolaşma hızı o kadar yüksek ki; geçmişte olanlarının ve gelecekte olacakların hepsinin, zaman çizgisinin üzerinde tek bir noktada cereyen ettiğini bile düşünebiliriz.
* * *
Burhan Felek, geleceğin gazetecileri olarak bize, ‘‘eğer işleyecek konu bulmakta zorlanırsanız belediye yazısı yazın; çünkü belediye işleriyle ilgili aksaklıklar hiç bitmez, okurlar da bunları okumaktan hiç sıkılmaz’’ derdi. Ben de bugün hocamın tavsiyesine uyacağım. Şu hiç bitmek bilmeyen kaldırım inşaatlarından bahsedeceğim. Önce bir gözlemimi aktarayım. Dünyanın büyük şehirleri arasında, en kötü kaldırımlar İstanbul'da. Üstelik kaldırımları en sık inşa edileni de İstanbul. Yabancı ülkelerde nadiren kaldırım inşaatı görürsünüz. Şimdi nasıl oluyor da, hem en çok kaldırım inşaatı bu şehirde yapılıyor, hem de dünyanın en kötü kaldırımlara burada. Benim artık iman haline gelmiş kanaatım şu. Belediyelerin kaldırım inşa etmekten maksatları, kaldırım inşa etmek değil. Amaç, yandaşlara, eşe-dosta belki de kendilerine menfaat temin etmek. Pek tabii, bu ifademe belediyeciler itiraz edecek. Bildiğin, duyduğun bir şey varsa, bunu ispatla diyecekler. Kendilerinden peşinen özür diliyorum. Elimde, bu işlerden rüşvet yendiğine dair hiç bir belge yok. Hiç bir şeyi ispat edemem. Dolayısıyla, ismen hiç bir belediye yetkilisini suçlamıyorum. Lakin gözümün önünde cereyan eden bir sürü ‘‘kaldırma’’ var. Yani ortada bir sürü ceset yatıyor. İntihar etmedikleri kesin, ama katil kim bilmiyorum.
* * *
Geçen gün İstanbul'un Bağdat Caddesi üzerinde, yamru yumru kaldırımlar üzerinde dolaşırken saydım, yaklaşık ikiyüz metre içinde sekiz değişik tip, beton taş kullanılmış. Hepimiz görüyoruz. Bir taş tipi bir defa kullanıldımı, derhal üretimden kaldırılıyor. On metre onarım gerekse, taşın aynısını bulmak mümkün değil. Hop, iki kilometre ihaleye çıkıyor. Medeni ülkelerde, kaldırımların yüzde doksanı, yerine dökme betondur. Yüz senedir kaldırım böyle inşa edilir. Kum üzerine beton taş döşeyerek yapılan kaldırım yok. Beton kaldırımlar çok dayanıyor, oynamıyor ve gerekirse çok kolay tamir ediliyor. Bunu ben biliyorum da belediyeciler bilmiyor mu ? Ama maksat başka olunca, seçilen teknik de başka oluyor.