TÜRKİYE bir haftadır Amerikalı yetkililerinin hakkımızda söyledikleriyle oturup kalkıyor.
Bu süper gazetecilik olayını yaratan Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar'ı kutlarım. Gündem yaratmak, buna denir doğrusu. Acaba Türk dostu diye bilinen Wolfowitz, böyle bir röportaj vermeye nasıl ikna edilmiştir ? Yoksa bu söyleşi, onun arzusu üzerine mi gerçekleşmiştir?
Profesör Dr. Paul Wolfowitz, halen Amerikan Savunma Bakan Yardımcısıdır. Bu yarı-bakanlık gibi bir görevdir. Dr. Wolfowitz, bu göreve gelmeden önce, Amerika'nın önemli üniversitelerinden Johns Hopkins'in Uluslararası İlişkiler Fakültesi dekanıymış. Ama Wolfowitz'in hayatı, kitap kurdu bir akademisyen olarak geçmemiş. Devlet hizmetinde bulunmuş. Endonezya'da büyükelçilik, Amerikan silahlı kuvvetlerine hocalık yapmış. Daha önemlisi, ülkesinin dış politikasının oluşturulmasında dış işleri bakanlığında, şef ideologlardan biri olarak çalışmış. Bush yönetiminin ‘‘şahinler’’ diye bilinen kanadının en sert üyelerinden biri. Amerika'nın terörizme karşı savaşının, terörist avlayarak değil, onların yaşadığı ve ürediği bataklıkları kurutarak, yani onlara kol kanat geren ülkeleri sopayla hizaya getirerek yürütülmesi gerektiğini söyleyen kişi. Anlayacağınız, Amerika'nın Afganistan, Irak ve bunları izleyecek diğer ‘‘bataklık kurutma’’ savaşlarının gerekçesini inşa eden müellif-mimar-mütefekkir. Bush'un adamı değil, Bush'un akıl hocası. Böyle bir kişinin, gazeteciler istedi diye röportaj vermesi ve geleceğe yönelik bir amacı olmadan konuşması imkansız. Ama onun dediklerini, önyargılarımız ve saplantılarımızla harmanlayarak, bizim kızdıklarımıza taş atmamız mümkün.
* * *
Pek tabii, Wolfowitz açısından bakınca Türkiye, Irak harbinde ABD'ye tam destek vermemekle hata etmiştir. Aksi takdirde, ABD'nin yanlış bir işe kalkıştığını söylemesi gerekir. Bunu da söyleyecek son kişi odur. Bu ifadesinde kızacak, küsecek hiç bir şey yok. Ayrıca, Türkiye'nin, ABD'ye, Irak harekatında destek verip vermemek babında, çok da iyi bir müzakere süreci izlediği söylenemez. Başbakan Erdoğan ve diğer yetkililer, yaptıkları temaslarda Amerikan yönetiminde ve kamuoyunda, gereksiz ve yakışıksız beklentiler yaratmışlardır. Kısaca Amerika'ya ‘‘ver parayı, çal düdüğü’’ anlamına gelecek laflar edilmiştir. Bu da Wolfowitz'in, Türkiye'nin davranışlarıyla ilgili varsayımlarına uymuştur. Bu hava yaratıldıktan sonra, Türkiye'de ordunun ve meclisinin ortaya çıkan olumsuz davranışı karşısında en büyük hayal kırıklığına uğrayan herhalde Profesör Wolfowitz'tir. Bunu açıkça söylemesini, ona çok görmemek gerek gerek.
* * *
Ben hálá, eğrisi doğrusuna denk geldiği için Türkiye'nin bu son savaşta en doğru izi sürdüğü kanaatını taşıyorum. Bu karar, demokratik sistemin en büyük gücü olan, ‘‘ortak aklı’’ ortaya çıkarma özelliğinin sonucudur. Kimse kendine özel bir pay çıkarmasın. Şu geldiğimiz noktaya bakın: Hem Amerika'dan para almadık, hem Kuzey Irak bataklığına saplanmadık, hem AB ile ilişkilerimiz gelişti, hem de ekonomide ciddi bir iyileşme ortaya çıktı. Bu iyileşmeyi sürdürebilir miyiz, sürdüremez miyiz, o ayrı bir konu. Ama ‘‘para için inanmadığı bir savaşa destek vererek, ekonomiyi kurtarma’’ haysiyetsizliğine düşmediğimiz için mutlu ve gururlu olmamız gerek. Kim, neye hayıflanıyor anlamıyorum? Üzülüyoruz, sevinecek halimize.
Son Söz : Omuza konan akbaba, talih kuşu değildir.