Paylaş
Bundan yaklaşık 35 yıl önce, Türk toplum hayatında çok önemli gelişmelere yol açacak olan (ve de açan) Anadolu insanının Almanya'ya gidişi, yani ‘‘Türk'ün Avrupa'ya göçü’’ başlamıştı. Kanaatimce, cumhuriyet kurulduğundan beri, Türk milletinin, ekonomik ve sosyal hayatına bu kadar geniş etki yapan bir başka ‘‘içtimai hadise’’ cereyan etmiş değildir.
* * *
Kürt meselesinin uluslararası arenaya taşınmasından tutun da, Türkiye'de şeriat devletinin kurulması hazırlıklarına kadar her şeyde, bu göçün yarattığı ortamın etkisi vardır. Türkiye'nin imtiyazsız insanları Avrupa'ya göç edince, bu demokratik ülkelerde hayal edemeyecekleri bir özgürlüğe kavuştular. Özellikle marjinal kesimler bu özgürlüklerini, Türkiye'de iktidarı elinde tutan ‘‘egemen sınıfı’’ sarsmak amacıyla kullandı. Bunun için onlara ait tüm değer sistemine meydan okudular. Türkiye'deki egemen sınıf (sivil-asker-bürokrasi, teknokratlar, profesyoneller ve şehirli iş camiası) bu ‘‘Avrupalı-Anadolulu’’yu zapt-u rapta alamadı. Üstelik bu göçmen kesimin, Anadolu'daki tabanıyla oluşturduğu ‘‘yeni güç birliği’’ne de iş alanının bir kısmını kaybetti. Bu yeni sosyal sınıf, ‘‘ihtilalci’’ bir ruhla hareket ettiği için, Avrupa ve Türkiye'de var olan ‘‘iktisadi hukuk’’ nizamına, özellikle ‘‘vergi yasalarına’’ uymakla kendilerini bağlı addetmemektedir. Halen faaliyetini sürdüren elliden fazla ‘‘Kár Zarar Ortaklığı Holdingleri’’nin çoğu işlemleri, ne Sermaye Piyasası Kanunu'na, ne Ödünç Para Verme İşleri Kanunu'na, ne Bankalar Kanunu'na ne de herhangi bir iktisadi hukuk mevzuatına uymamaktadır.
* * *
25 yıl önce başlayan ve hissedarına istihdam yaratacağı vaadiyle örgütlenen ilk ‘‘hemşeri-işçi’’ şirketleri macerası hüsranla bitti. İşin sonunda, uyanık girişimciler parayı, katılımcılar da ‘‘papa’’yı aldı. Göçmen işçilerin ve Türkiye'deki hemşerilerinin anavatandaki kapitalistleşme süreci, şimdi de yukarıda sözünü ettiğimiz ‘‘Kár-Zarar Ortaklığı Holdingleri’’ adı altında devam ediyor. 25 yıl önceki ‘‘hemşeri-işçi’’ şirketleri, ‘‘sosyalist’’ rayihalıydı. Şimdikiler ise ağır ‘‘hacı yağı’’ kokuyor. İslami bankacılıkla, çok ortaklı ve çok alanlı teşebbüs holdingçiliğin bir karması olan bu yeni ‘‘mali örgütler’’in de sonunda batması normal. Ama zarar faturası, kime çıkacak acaba?
* * *
Aklıma gelen iki soru ve iki açıklama var. Birincisi, bu holdinglere para verenler (ki, bu kişiler hukuken ne hissedardır, ne de mevduat sahibi) sadece ‘‘para veren’’ şahıslardır, acaba bu işin sonunun batak olduğunu bilmiyor mu? Bence bal gibi biliyor. İkinci soru buradan başlıyor. Peki, bile bile bunlara niye para veriyor? İki açıklamam var. Birincisi basit. Para verenler şöyle düşünüyor. ‘‘Benim içerde bildiklerim var, şirketin başına bir şey gelse bile ben paramı fazlasıyla kurtarırım.’’ İkincisi ise biraz karışık. Muhtemelen şöyle düşünüyorlar. ‘‘Param, isterse batsın. Yeter ki; bizim yörenin sesi yükselsin’’, daha da önemlisi ‘‘yaratacağımız siyasi baskıyla memleketimize (kendi vilayetimize) devlet bütçeden daha fazla pay alır, biz işin sonunda yine de kárlı çıkarız.’’ Bu işlere önayak olanların tezleri ise şöyle olmalı. ‘‘İş yaparak para kazanmasak da politika yaparak para kazanır, yine de hemşerilerimize mahcup olmayız.’’ Jet-Pa ve benzeri şirketlerin işlerine akıl erdiremeyenlere (mesela bana) bu bir ders olsun.
SON SÖZ: Toplumda her fatura ödenir. Hiç kimse ödemese, sonunda millet öder.
Paylaş