BAŞLIKTAKİ deyim Başbakan Tayyip Erdoğan'a ait. Kendisini, böylesine netameli bir konuda, bu kadar açık bir duruş sergilediği için kutluyorum.
Uzun bir süredir ‘‘iş güvenliği’’ denilen kavram etrafında bir kavga veriliyor. Bu kavramı savunanların amacı, işverenlerin işçi çıkarmasını zorlaştırmak ve eğer yine de çıkaracaksa bunu onlara pahalıya ödetmektir. ‘‘İşyeri güvenliği’’ ise, bunu dengeleyen bir görüşü ifade ediyor. Demek istiyor ki; eğer işyerleri batarsa, işçilerin iş güvencesinden bahsedilemez. Yani iş güvenliği diyerek, bindiğiniz dalı kesmeyin. İşyeri güvenliği, sadece halen çalışanları değil, ileride çalışacakları da düşünmektir. Bir işyerinden çıkmak ne kadar zorsa, oraya girmek de o kadar güç olur.
* * *
Serbest pazar ekonomisinin kendisinden beklenen performansı göstermesi için, fiyatların doğru yerde oluşması gerekir. Fiyat, doğru yerde oluşmazsa, ya arz fazlası ya da arz eksiği ortaya çıkar. Emek piyasasında da emeğin fiyatı olan ‘‘ücretler’’ olması gereken düzeyin üzerinde oluşursa, ortaya işsizlik çıkar. Eğer ücretler olması gerekenin altında ise, o zaman da işçi kıtlığı oluşur. Her iki halde de milli gelir ulaşması mümkün olan düzeye çıkamaz. Uzun vadede geçerli olan genel kural budur. Pek tabii, ne hayat sadece doğru fiyat teşekkülünden ibarettir, ne de ‘‘tam istihdam’’ bu kadar mekanistik bir şekilde oluşur. Ancak, kural doğrudur.
Peki, emek piyasasındaki fiyatlar (ücretler) niçin olması gerekenin üstünde teşekkül eder? Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, ücretlere devletin müdahale etmesidir. Mesela asgari ücret tespiti böyle bir müdahaledir. İkincisi, emek piyasasında kartel oluşturulmasıdır. Yani emek arzını, yapay olarak kısıtlayan bir mekanizmasının kurulmasıdır. Buna da örnek sendikalaşma, daha doğrusu kapalı sendikalaşmadır (close union). 1930'lara kadar Amerika'da işçi sendikalarının grev tehditiyle toplu sözleşme yapmaları ‘‘emek arzı üzerinde kısıtlama yaratıyor’’ gerekçesiyle gayri kanuni addedilmiştir. (Sherman Act) Tekrar edeyim. Bugünlerde tartışılan ‘‘iş güvenliği’’ meselesi, iktisadi bakımından, fiyatların serbestçe teşekkülüne bir müdahaledir. Bu müdahale, emek maliyetini yukarı iteceğinden, kesinlikle işsizliğin artmasına sebep olacaktır.
* * *
Diğer taraftan, direnme gücü zayıf düşük vasıflı işçilerin, bireysel pazarlıklarla ücret ve diğer çalışma şartlarını yükseltmesi de pek mümkün değildir. Emek satıcısı (işçi) ile alıcısı (işveren) arasında güç farkı olduğundan fiyat, doğru yerde teşekkül etmez. Yani iş aktinin yapılmasında, kapitalizmin savunduğu ‘‘mukavele serbestliği iyidir’’ tezi büyük kitleler için geçerli değildir. Hatta sendikalaşma bile, işgücünün çoğunluğu için yeterli olmamaktadır. Bu şartlar altında, devletin kanun yoluyla, ‘‘istihdamın asgari şartlarını’’ saptamasına yanlış denilemez. Aksi takdirde, hem sosyal problemler artar, hem de gelir dağılımı bozulacağından piyasalar yeterince genişleyemez. Kanun yoluyla saptanacak istihdam şartları ‘‘asgari’’ olmak zorundadır. Bugün yapılmaya çalışılan ise, istihdamın ‘‘azami’’ şartlarını saptamaktır; bu yanlıştır. Bu, tarımdaki ‘‘taban fiyatı’’‘‘tavan fiyat’’ haline getirmeye benzemektedir.
Son Söz: Uçağı düşmekten kurtarmaya çalışan pilota, biraz da yolcuları düşün denemez.