IMF’nin yerlisi de kötüdür

BAŞBAKAN’ın “Mali Kural”ı niçin yasalaştırmadığını şimdi daha iyi anladık. Herhalde kendi kendine “Bu Mali Kural ne menem bir şeydir*” diye düşünmüş.

Haberin Devamı

Sonunda bunun, IMF’nin borç para verirken ülkelere dayattığı “istikrar paketi”nin bir türlüsü olduğuna kanaat getirmiş. Sonra da durum muhakemesini daha ileri taşımış ve şöyle bir hükme varmış olabilir: “Yahu ben bunun IMF malı olanına, krizin en kötü döneminde ‘hayır’ dedim. Bankacıların ve iş adamlarının döviz biter diye titrediği günlerde bu kararı aldım. Üstelik o paketin içinde 30 belki 40 milyar dolar para da vardı. Önce işi savsakladım, sonra da hepten rafa kaldırdım. Gelişen olaylar gösterdi ki; çok da iyi etmişim. Nitekim ekonomimiz hızla toparlandı. Krizle birlikte tırmanan işsizlik oranı düştü. Tüm bunlardan sonra şimdi işler yoluna girmişken, ülkemize oluk, oluk döviz akarken, niçin yerli malı bir istikrar paketine evet diyeyim. ‘Hayır’da, hayır var. Durmak yok, yola devam.”

*   *   *

Türkiye’nin benimsediği ve ısrarla uyguladığı iktisadi politika “Türk Parasınının Değerini Korumaktır”. Aslında bir ülkenin parasının değerli olması iyidir. Ancak ulusal paranın değerli olmasının gerisindeki gerekçe, o ülkenin “cari işlem fazlası” veren bir ekonomiye sahip olmasıdır. Yanlış olan, paranın değerini korumak değil, bu politikayı cari açık verirken sürdürmeye çalışmaktır. Bu bir çelişkidir. Bu çelişki ister istemez, ülkeyi istikrarsız kategorisine sokmakta ve “uluslararası itibar derecesi”ni düşürmektedir. Bunun sonucunda o ülkenin Hazinesi veya özel sektörü (ki bu tanıma bankaları ve sanayi firmaları girer) yurt dışından pahalı borçlanmaktadır. Pahalı borçlanma, yurt içinden yurt dışına gereksiz gelir transferi demektir. Bunun da ceremesini, dolaylı veya dolaysız vergilerle ve nispeten yüksek mal ve hizmet fiyatlarıyla halk çeker.

*   *   *

Türkiye’nin başı, yukarıda anlattığım “Türk Parasının Değeri Koruma” saplantısı yüzünden çok belaya girmiştir. Paramızı değerli tutalım derken onu “altı sıfır” atılacak hale getirdik. Neyse sıfırları attık ve kurtulduk. Şimdi kritik soru şu: Aynı politikayı izlememize rağmen, son 8 senedir niçin başımız belaya girmedi? Yani eskisi gibi bir devalüasyon krizi yaşanmadı. Daha da önemlisi, acaba küresel ekonomik ilişkilerde ortaya çıkan bazı gelişmeler değerli ulusal para politikasını “risksiz” hale mi getirdi? Benim gibi cari açığın sürdürülemez olduğuna ve er veya geç bir devalüasyon krizine yakalanacağından korkanlar yoksa yanılıyor mu?

*   *   *

Bu konuyu ciddi şekilde düşünüyorum.
1. Bütçe açıkları önemsiz midir?
2. İç açıkla dış açık arasında ilişki kalkmış mıdır?
3. Halen kullanılan cari açık (dış açık) tanımı, küresel bir ekonomide anlamını yitirmiş midir?
4. Cari açık, özel sektör tarafından finanse edildiğine göre “cari açığın finansmanı sorunu” mahiyet mi değiştirmiştir? IMF “out” mudur?
5. Cari açığın düzensiz kapanması demek olan “devalüasyon krizleri” bir daha geri gelmemek üzere bitmiş midir?
Son Söz: Yoksa patron yine haklı mıdır?

Açıklama:

Cumartesi günkü yazımda neşter kelimesinin İngilizcesinin “knife” olduğunu yazdım. Nitekim Gama Knife veya Cyberknife diye bilinen radyo cerrahi aletlerinin adındaki “knife” ibaresinin Türkçe karşılığı neşterdir. Özel olarak şekillendirilmiş cerrahi bıçaklara İngilizcede lancet ve scalpel dendiğini hatırlatan dikkatli okurlarıma teşekkür eder, düzeltirim. E.C.

Yazarın Tüm Yazıları