BİLDİĞİNİZ gibi, benim köşemde IMF (Amerika’nın patronluğunu yaptığı Uluslararası Para Kurumu) muhabbeti pek yer almaz. IMF’yle ilgili hiç bir şeyden hoşlanmam.
IMF ile ilgili konularının tartışıldığı toplantılarda içim daralır. Dinlerken hafakanlar basar. IMF ile başlayan yazıları zor okurum. ‘IMF bize gelmedi, biz ayağına kadar gidip, ondan yardım istedik’ diye başlayan yorumlardaki ‘teslimiyetçi’ ruh haline şahit olmak bana ıstırap verir. Çünkü ‘IMF’ bana, ülkemin iktisadi bátıl inançlarını hatırlatır. Yaptığımız salaklıkların yüzümüze vurulması gibi gelir. Halen IMF ile yürüttüğümüz bilmem kaçıncı (17 mi yoksa 18 mi bilmiyorum) ‘Stand By Anlaşması’ inşallah sonuncu olur. Bu ülkede bir daha IMF muhabbeti yapılmaz. Düyunu Umumiye gibi, bu aşağılayıcı ilişki de tarihin çöplüğüne atılır. Şurasını bir daha vurgulamak istiyorum. Osmanlı’dan beri bu ülkeyi yönetenler ‘borç almazsak, geçinemeyiz, kalkınamayız, askeri açıdan güçsüz oluruz’ diye içeriden ve dışarıdan mütemadiyen ve hayasızca borç almışlardır. Bir dönem sonra da ‘birikmiş borçların faizlerini ödemeye mecbur olduğumuzdan geçinemiyoruz, kalkınamıyoruz, askeri açıdan güçlenemiyoruz’ diye şikayet edip, yeni borçlar almışlardır. Neticede hem borçlar alınmış, hem de ülke az gelişmişlikten kurtulamamıştır. Osmanlı maliyesine hákim olan bu anlayış aynen devam etmektedir. Günümüzde bu koroya, özel sektör yöneticileri ve onların akıl hocaları da katılmıştır. Şimdilerde kullanılan söylem, ‘yurt dışından sermaye gelmezse, yeterince hızlı kalkınamayız’ şeklindedir.
* * *
Uzun süredir yapılması beklenen yeni ‘Stand By’ anlaşması, geçen çarşamba günü, IMF’nin anlı ve şanlı ‘İcra Direktörleri Kurulu’nun Türkiye’ye verdirtilen ‘Niyet Mektubu’nun onaylamasıyla yürürlüğe girdi. Önümüzde üç yıl boyunca, yani Mayıs 2008’e kadar bu anlaşma yürülükte kalacak. Uygulanacak programın özeti şu:
a)Sıkı maliye politikası sürdürülecek.
b) Yenmiyecek, içilmeyecek, borçların faizleri ödenecek.
c)Borçlar, yeni borçlarla döndürülecek.
d) Yüksek faiz- düşük kur politikası sürdürülecek.
e)Bu arada ülkenin idari, iktisadi ve sosyal yapısı düzeltilecek.
Ümit edilen odur ki, bu dönem sonunda hem enflasyon kalıcı olarak düşmüş olacak hem de sürdürülebilir büyüme dalgasına binilmiş olacaktır. İnşallah olur.
* * *
Benim IMF ile ilgili ilişkilerde, özellikle sinirlendiğim bir konu var. IMF’nin Türkiye’ye verdiği borçların ‘anapara geri ödeme takvimi’ başlangıçta çok ağır yapılıyor. Mesela, 2001 krizinden çıkmamız için IMF’nin verdiği 19 milyar dolarlık borcun, 2005 yılına düşen anapara taksidi 8.5 milyar dolar. Türkiye gibi bütçesi açık veren, dolayısıyla ilave borçlanmak mecburiyetinde olan bir ülkenin, bir yıl içinde IMF’ye bu kadar büyük ödeme yapması mümkün değil. IMF bunu, yardımı verdiği gün, bal gibi biliyor. Sonra da kalkıp, yeni Stand-By müzakerelerinde anapara geri ödemelerini hafifletiyor. Buna da IMF Türkiye’ye ilave kredi veriyormuş süsü vererek, Niyet Mektubu’nu onaylıyor. Bu tiyatroya ne lüzum var? 10 yılda eşit taksitlerle geri ödenmesi mümkün borcu, 3 yıllık geri ödeme takvimine bağlamak ve Türkiye’yi sürekli ‘borçlarını geri ödemesi tehlikeye girebilir’ havası içinde tutmak haksızlıktır. İyi niyetle bağdaşmaz. Türkiye’nin kredi notu biraz da bu yüzden düşük. Bu nedenle dünyanın en yüksek reel faizini ödüyoruz. Yüksek faiz yüzünden, borçların anaparasını ödeyemiyoruz. Bu davranış IMF’ye yakışmıyor.
Son Söz: Zenginin borcu, yüzünün akı; fakirin borcu, yüzünün karasıdır.