GÖZDEN kaçırmış olanlar için tekrar edeyim. AKP hükümeti birkaç ay önce, ruhsatsız olarak kamu arazileri üzerine bina etmiş olanlara, işgal ettikleri yerleri satarak 25 milyar toplanabileceğini iddia etmişti.
Ben de ‘‘Değil 25 milyar, bu satışlardan nakit olarak 2.5 milyar dolar toplansın, Taksim Meydanı'nda horoz gibi öterim’’ demiştim. Aslında yazı, bir iddia değil, bir ikazdı. AKP'nin bu kadar büyük bir para toplama projesinden ürkmüştüm. Sadece işgal edilmiş arazilerin satışından 25 milyar dolar toplanamayacağı için, asla yapılaşmaya açılmaması gereken ormanların ve sahillerin talan edilmesi tehlikesinin artacağını vurgulamıştım. Yazının amacı unutuldu. Hatırlarda 25 milyar dolar toplanmazsa, benim tek ayağımı kaldırıp horoz gibi ötmem bölümü kaldı. Ekodiyalog ortaklarım Deniz Gökçe ve Asaf Savaş herhalde o sabah benimle olurlar. Asaf, ‘‘Dostumu yalnız bırakmam, iddiaya girmedim, ama senin yanında ben de öterim’’ dedi. Deniz, öteceğini henüz deklare etmedi; ama iş ‘‘horozlanmaya’’ gelince, herhalde en gür onun sesi çıkar; bundan eminim. Bu arada CNN'den Meliha Okur, ‘‘Hocam, ben horoz gibi ötemem, ama isterseniz gelip tavuk gibi gıdaklarım’’ diye bana moral verdi. Anlayacağınız, 25 milyar doların ilk 2.5 milyarı toplanınca epey şenlik olacak. Hem devletimiz, belini büken kamu borçlarından az da olsa kurtulacak, hem de bir sabah vakti hepimiz çok eğleneceğiz.
* * *
Bu konuyu tekrar gündeme getirmemim sebebi belli. Hükümet 25 milyar doları toplamak için, gerekli her tür yasal değişikliği geçen hafta yaptı. İcabında konu referanduma gidebilecek. Yani bu para ya toplanacak, ya toplanacak. Çünkü iktidar olabilmesi için AKP'ye harcayacak para gerek. Gel de UDİDEM (Ulusal Dinamik Denge Modeli) mucidi T. Çiller'i anma.
* * *
Bugünün önemli meselesi olan enflasyonun modası geçti veya geçmek üzere. Son yıllarda enflasyonu düşmeyen, bize emsal ‘‘az gelişmiş’’ ülke kalmadı. Sıtmanın ortadan kalkması gibi, enflasyonun da sonu gözüktü. Kamu borçlarının döndürülmesi, enflasyonla birlikte reel faizler de düşeceğinden, bugünkü kadar büyük bir problem teşkil etmeyecek. İşte o zaman dikkatimiz ‘‘reel’’ ekonomik meseleler üzerinde yoğunlaşacak. Bunların başında da kötü yapılaşma var. Şehirleşme bile diyemiyorum. Karadeniz sahillerinden başlayın, Kuşadası'na kadar gidin veya zavallı Ecevit'in dağ tepelerindeki köykentine kadar çıkın göreceğiniz tek şey, doğanın içine eden, her biri birbirinden çirkin koca koca apartmanlar. Hepsi akla ziyan, gayri iktisadi, yarısından çoğu kullanılmayan, inşa maliyetine bile alıcı bulamayan bir sürü iğrenç beton yığını ülkemizi baştan başa kaplamış durumda. Altan Öymen bir yazısında, TEM yolundan şehre gelirken gözleriyle, ‘‘sıvasız binaları sıvamaktan, damsız binalara çatı yapmaktan yorgun düştüğünü’’ söylemişti. Yıllardır o yoldan geçerken hissettiğim ve sebebini bulamadığım iç sıkıntımın bundan isabetli açıklaması olamazdı. ‘‘25 milyar dolar toplanacaktır’’ diye tehditkar bir tavırla haykıran başbakanın sesi, bunun için beni kedere boğuyor. Eğer tek ayağımı kaldırıp, horoz gibi ötersem, bilin ki ebediyen yenilmişliğimi ilan etmiş olacağım. O da şart. Çünkü zaten, iş işten geçmiş.
Son Söz : Dur Memet! Döktüğün bu beton, doğayla birlikte senin de sonun olabilir.