Hazine ve Merkez Bankası (1)

MERKEZ Bankası’nın görevi, ‘fiyat istikrarını korumak’ ise, Hazine’nin görevi de ‘ucuza borçlanmak’tır. Merkez Bankası, fiyat istikrarını korumak için, faizleri yüksek tutmak ister.

Bu ise Hazine’nin borçlanmasını pahalı hale getirir. İlk bakışta, Hazine ile Merkez Bankası’nın amaçları birbirine ters gibi durmaktadır. Doğrudur. Zaman zaman Hazine ile Merkez Bankasının, para politikasından beklentileri çelişir. Ancak bu tandem ilişki, uzun vadede ele alındığında, ortada bir çelişki olmadığı anlaşılır. İngilizce kavramları kullanmak gerekirse, bu iki kurumun amaçları ‘competing’ değil ‘complementary’ dir. Türkçesiyle bu iki kurumun işlevsel amaçları, birbirinin zıttı değil, birbirini tamamlar mahiyettedir.

* * *

Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını gözetmediği bir süreçte, yani enflasyon ortamında, hem nominal hem de reel faizler artar. Bu da Hazine’nin borçlanmasını pahalılaştırır. Yüksek reel faizler yüzünden Hazine’nin bütçe açıklarını ucuza finanse edemediği bir süreç sonunda da bütçe o kadar büyük açık verir ki, açığı kapamaya IMF bastırması ‘faiz dışı fazla’ da yetmez. Günün sonunda Hazine, borçları çeviremez ve moratoryum ilan eder. Hazinesi moratoryum ilan eden ülkede de derhal fiyat istikrarı bozulur. Sistem yaklaşımı da aynen bunu söylemektedir. İstikrar, zıt güçleri ortadan kaldırarak değil, bunların birbirini dengelemesiyle sürdürülür. Herhangi bir sistemin, hedeflerinden birinin sürekli ihmal edilmesi, diğer hedeflerin de şaşmasına sebep olur. İş hayatında bunun en tipik örneği, firmaların ‘pazar payı büyütme’ ile ‘kárlılık’ hedeflerinin birbirine zıt olduğunu sanmaktır. Bunlardan biri ihmal edilirse, görülür ki, günün sonunda diğer hedef te tutmamaktadır. Kamu finansmanında da marifet, hem fiyat istikrarını hem de kamunun düşük maliyetle borçlanmasını birlikte gerçekleştirmektir.

* * *

Türkiye, bu beceriyi son elli senedir gösterememiştir. Bu beceriksizliğin üç temel sebebi vardır.

1. Siyasilerin, kendilerini ‘Tanrı Baba’ sanıp, almadan vermeye kalkmaları, yani bütçe açığı ile kalkınma ve sosyal adalet temin etmeye çalışmalarıdır. Bu sebep, bürokratlarca en çok zikredilendir. Ancak son 30 yılda yaşanan krizler (mesela; 79/80, 94/95 ve 00/01 krizleri) yukarıda söylenen popülist bütçe açıklarıyla açıklanamaz.

2. Son krizlerin esas sebebi, para-maliye politikalarını tasarlayan ve uygulayanların ‘düşük döviz-yüksek faiz’ (hem döviz hem de TL faizi) iyidir bátıl inancına sahip olmaları ve bunu inatla sürdürmelidir.

3. Türkiye’ye gelen, başta IMF uzmanları olmak üzere çeşitli yabancı iktisatçıların, Türkiye’nin (ve benzeri ülkelerin) ‘kamu finansmanın maliyeti’ sorununu göz ardı ederek, yüksek faiz için ‘faiz dışı fazla’ şablonunu dayatmalarıdır. Maalesef, bir çok yerli iktisatçı da bunların söylediklerinde hikmet olduğuna inanmakta ve ‘bu politikanın alternatifi yoktur’ deyip, yüksek faizlerin yarattığı kalıcı bozulmaları önemsememektedir.

Türkiye’nin ve benzeri ülkelerin dramı, alláme sandığımız yabancı uzmanların kendi ülkelerinin çıkarlarını kollamak için kötü niyetle kasıtlı davranmaları değil, gerçekten ne yapacaklarını bilmemesidir.

Son Söz: En tehlikeli yanlış, doğru sanılandır.
Yazarın Tüm Yazıları