FRANSIZ halkı, AB (Avrupa Birliği) Anayasası’na herkesi şaşırtacak bir çoğunlukla hayır dedi. Halk oylamalarında ‘hayır’ veya ‘evet’in, oylanan şeyle ‘birebir’ ilgisi yoktur.
Mesela, bizde de sonuçları ‘evet’ çıkan, 1961 ve 1982 anayasa referandurumları buna çok iyi iki örnektir. İki oylamada da halk, anayasaları okumuş, anlamış ve beğenmiş olduğu için evet dememişti. 1961 anayasasına verilen evet, pratik olarak ‘işimize bakalım, yola devam edelim’ anlamına geliyordu. 1982 Anayasa oylamasının sonucuysa, 12 Eylül 1980 müdahalesinin onaylanması ve Kenan Evren’in aklanmasıydı. Nitekim, ikincide evet’in yüzdesi çok yüksekti.
*
Referandum öncesi yapılan propagandalarda işlenen temalardan çıkardığım kadarıyla, Fransız halkının AB Anayasası’na hayır demesinin üç anlamı vardır.
1. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmasını istemiyoruz.
2. Devletin, milli gelir dağılımındaki işlevinin azalmasını istemiyoruz.
3. Avrupa Birliği’nin, ABD gibi, bir ‘tek devlet’ olmasını istemiyoruz.
Türkiye’nin AB’ye girmesi hem süreç hem de sonuç olarak, Türkiye’nin çıkarınadır. Nokta! Ancak AB, Avrupa sevdalılarının, bu milletin kafasına kafasına vurdukları bir sopa da olmamalıdır. Bu sebeple ‘AB’siz Türkiye’ yani ‘B Planı’ bu ülkede asla gündemden düşmemelidir. Fransız hayırının, bu bakımdan çok hayrı olacaktır. Biz AB’siz yapamayız, perişan oluruz diye tir tir titreyenler, isterlerse İstanbul’da yapamadıkları ‘Ermeniler haklıdır’ propaganda gösterisini, Erivan’da huzur içinde yapabilirler. Hem o ülkenin resmi tarihiyle de ters düşmezler, hem de AB’den koca bir aferin alırlar.
*
Avrupa’ya hakim olan iktisadi doktrin, her ne kadar 1980’de iyiden iyiye ‘pazar ekonomisi’ne dönmüşse de, özünde hálá ‘himayeci’dir. Himayeci solculuğun ayna simetriği himayeci sağcılıktır. Fransa’da hem sağın, hem de solun, sonuç hayır çıkınca ‘zafer’ kazandığını ilán etmesi, eşyanın tabiyatına uygundur. Fransızlar, devletin çiftçileri, işçileri, işsizleri ve hatta tembelleri himaye etmesini istiyorlar. Reddedilen Anayasa ise, AB Merkez Bankası’na, üye devletlerin böylesi ‘himayeci’ davranışlarını kısıtlayıcı yetkiler tanıyordu. Esasen AB’nin iktisadi bağlamda en büyük eksiği, sistemde bir ‘AB Maliye Bakanlığı’na yer verilmemiş olmasıdır. Halbuki, ‘tek para’ yani Euro, AB’de sadece tek Merkez Bankası değil, aynı zamanda tek maliye bakanlığı olmasını gerektirmektedir. Maastricth kriterleri, Avrupa Birliği’nde kurulması şart olan ‘AB Maliye Bakanlığı’nın yerini tutmaz. Bu hayır, siyaset ile iktisadın içiçe olduğunun en somut kanıtıdır.
Son Söz: İrade ve idare yoksa, kriteri bilmek işe yaramaz.