Ege Cansen: Gurbetçinin intikamını aldım

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Gazetemizin cumartesi günkü sayısında, ibret için okunacak bir özel haber vardı. Kendisi henüz üç yaşındayken, babası Almanya'ya yerleştiği için ikinci kuşak bir gurbetçi sayılan Demirel Kırmızıgül adlı bir kişi, işlettiği bir şoför okulundan, rüşvetle sağlanan sahte ehliyet dağıtmış. Bu yolla 14 milyon mark kazanmış. Yakalanacağını anlayınca, yine sahte bir pasaportla Türkiye'ye kaçmış. Şimdi gayri kanuni, gayri meşru ve gayri ahlaki yöntemlerle ele geçirdiği 14 milyon markı anayurdunda afiyetle yemekteymiş. Gazetecilere elinde rakı kadehi, önünde barbunya balığı olduğu halde gülerek poz veren Kırmızıgül'ün ‘‘vicdanı son derece rahatmış’’. Çünkü, yaptığı dolandırıcılıkla, ‘‘Yıllarca Türkleri sömüren Almanlardan, gurbetçilerin intikamını aldığına’’ inanıyormuş.

Bu özel haberin gazetecilik açısından irdelemesine girmeyeceğim. Mesela, sahte ehliyet alanların kaçının Türk olduğunu ve şimdi bu iş ortaya çıkınca, o kişilerin Alman polisiyle başının belada olup olmadığını sormayacağım. Bu kişinin işlediği adi bir suç olduğuna göre, niçin Almanya'ya iadesinin talep edilmediğini veya Türkiye'de yargılanmadığını tahkik etmeyeceğim. Hatta gerçekte 14 milyon mark mı, yoksa bundan çok daha küçük bir para mı kazanıldığını da sorgulamayacağım. Muhtemelen bay Kırmızıgül, kendisinin iftiharla anlatıldığı kadar önemli bir suçlu da değildir.

* * *

Benim üzerinde duracağım konu, bir sahtekárın ‘‘vicdanının rahat olması’’. Bu arkadaşın vicdanının rahat olamaması gerekir. Ortada, evrensel anlamda bir adi suç varsa, bunun mağdurunun Alman, çıkar sağlayanın Türk olması, bu suçu işleyenin vicdanının rahat etmesi için bir sebep teşkil edemez. Hele, sömürülen gurbetçinin intikamını, dolandırıcılık yaparak almak iddiası, bizatihi Türklüğe yapılmış bir hakarettir. Eğer ortada Almanlardan alınacak bir intikam varsa, bunun yolu sahtekárlık yapıp Türk'ün adını kara çıkarmak ve sonra da rakı kadehini havaya kaldırmak değildir.

* * *

Benim yazılarımda sıkça büyük musibet olarak işaret ettiğim ‘‘kavmiyetçilik’’ inancı işte budur. İslam felsefesinden öğrendiğim bu kavram, kendi kavmini (aileni, hemşerini, memleketlini, milletini) kollamak için başka kavimlere (ailelere, hemşerilere, memleketlilere, milletlere) kazık atmanın yanlış olduğunu söylüyor. Laik düşünce de aynen bunu söylüyor. Çünkü, ‘‘hak’’ tektir.

Kavmiyetçi düşüncenin doğru olduğunu varsayalım. O zaman, Almanların Türklere kazık atması da mübahtır diyen çıkabilir. Biz, bunu kabul edebilir miyiz? Bir Alman böyle konuşsa onu ayıplamaz mıyız? Adaletin bu mu ey Almanya diye haykırmaz mıyız? Esasen böyle de davranmıyor muyuz? Üç milyona yakın soydaşımızın içinde yaşadığı, başta Almanya olmak üzere, tüm Avrupa'da, böylesi bir kavmiyetçilikten en çok hangi kavim zarar görür?

* * *

Hayır, Demirel Kırmızıgül kardeşim, vicdanın rahat olmasın. Eğer gazetede yazılanlar gerçeğin ta kendisi ise, vicdan azabı çekmen lazım ki doğru yolu bulasın. Vakit, hak yolunda ilerlemek için, hiçbir zaman geç değildir.

SON SÖZ: Suçlu savunulabilir, ama suç savunulamaz.



Yazarın Tüm Yazıları