Paylaş
Gerçekten büyük bir deprem faciası yaşadık, daha doğrusu, yaşamaya devam ediyoruz. Olay, Türkiye'nin nüfusça yoğun sanayi bölgesinde cereyan ettiği için, ciddi iktisadi ve sosyal yansımalar yaratacak. Memnuniyetle görüyoruz ki, bütün dünya bize yardım etmek için adeta seferber oldu. Bu insani yardımları ekonomik yardımların izleyeceğini tahmin ediyorum. Meğer, dünyada dostumuz zannettiğimizden çokmuş. Türkiye'nin başına gelen bu facia, uluslararası dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Tabii, yaraların sarılması işinin yüzde 99'unu biz yapacağız. Maddi ve manevi hasar, ilk tespitlere göre çok büyük. Buna rağmen şu kadarını söyleyeyim ki, koca Türkiye, bu meselenin de üstesinden umulandan daha kısa bir süre içinde gelecektir. Gün, dayanışma günüdür. Her birimiz, eğer insansak, az-çok demeyecek, mutlaka dara düşenlere yardım edeceğiz.
* * *
Basınla ilgili gözlemlerime gelince:
1. Gazetecilerimiz, ‘‘Biz zamanında ilgilileri ikaz ettik, dinlemediler. O yüzden deprem bu kadar büyük hasara yol açtı’’ temasıyla, olayı okurlarına sundu. Gazetecilerin ‘‘ilgilileri ikaz ediyoruz’’ zımnında yazdıkları, hiçbir orijinalitesi olmayan, herkesin her vesileyle söylediği şeyler. Dedikleri basıldığı için, gazeteciler hiç kimsenin göremediği, düşünemediği çok önemli şeyleri çok önceden görmüş gibi hava basıyorlar. Bu üslup, artık gına getirdi.
2. Belki de gazetecilerin bu üslubu, bizatihi ‘‘halkın’’ üslubudur. Zaten gazetecilik bir yerde, okurun ‘‘hissiyatına ve fikriyatına tercüman olmak’’ değil midir? Gazeteciler, ‘‘başınıza gelen hiçbir kötü olaydan siz sorumlu değilsiniz. Sakın ha kendinizi suçlamayın. Bakın biz (yani siz), ilgilileri zamanında ikaz etmişiz, ama onlar bizi (yani sizi) dinlememiş ve neticede felaket, sizin (yani bizim) başımıza gelmiş’’ diyerek, halkı rahatlatıyorlar. Yani, işlerini (!) yapıyorlar.
3. Halkın bu şekilde rahatlaması, gazete satmaktan başka bir işe yarıyorsa, mesele yok. Bana göre yaramıyor. Her türlü kaçak inşaatı, eksik malzeme ve eksik teknik bilgiyle yapan halkın ta kendisi. (Burada bireysel savunmaya geçmeyin lütfen.) Sürekli, uydur kaydır, eski deyişiyle sümmettedarik çözüm geliştiren halk, hatta onlara engel olmak isteyen, (sayısı çok olmasa da) kamu yöneticilerini ‘‘işi yokuşa sürüyorlar’’ diye gazetelere şikáyet eden de halk. Halk adına yöneticilere fırça çeken de basın. Sonra felaket başa gelince başlık hazır: ‘‘İlgilileri çok ikaz ettik, gerekli tedbirleri zamanında almadılar.’’
4. Bu depremin, çok büyük hasar yaratacak kadar şiddetli bir deprem olduğu kesin. Yıkılan binaların hepsinin, ‘‘demir ve çimentodan çalındığı için çöktüğü’’ haksız bir genelleme. Bu, tasarımından uygulamasına kadar inşaatı bilimsel kurallara göre yapmadığımız gerçeğini değiştirmez.
5. Gelin bu depremden bir fayda yaratalım. Yıllarını, depreme dayanıklı bina nasıl tasarlanır ve nasıl inşa edilir konusuna adamış mühendislerimizi, medya ‘‘meydana çıkarsın’’. Onlar da TV ve gazetelerde, hepimizin anlayabileceği şekilde şu konuyu ‘‘meslek propagandası yapmadan’’ halka bir anlatsınlar. Hatta gazeteler, bu konuda özel ilave bassın. Bu işlerin gerçek sahibi halk, bilgilensin ve bilinçlensin. O zaman ‘‘devletin ilgilileri’’ herhalde görevlerini çok daha doğru yapacaktır.
SON SÖZ: Tecrübe, olay yaşamakla değil, onlardan ders çıkarmakla birikir.
Paylaş