Paylaş
Hayatın kendisi, çoğu zaman anlaşılması o kadar da kolay olmayan iktisadi tablolar koyuyor karşımıza. Hepinizin bildiği gibi, ekonomik gelişmişliğin ölçüsü, ‘‘kişi başına milli gelir’’ rakamıdır. Milli gelir ise en yalın deyişiyle yapılamıyor demektir. Milli geliri artırmak için daha fazla üretim şarttır.
Şimdi de gelelim, hayatın kendisine. Kişi başına milli geliri nispeten düşük bir ülke olan Türkiye'nin şu an için en büyük sorunu, tüketim eksikliğidir. Tüketim düzeyi yetersiz olduğu için, mevcut yatırımlar düşük kapasitede çalışmaktadır. İmalat sanayiinde, tarımda, turizmde, basın-yayında, taşımacılıkta ve aklınıza gelen her sektörde ‘‘kapasite yetersizliği’’ yoktur. Tam aksine sorun, mevcut kapasitelerin kullanılamamasıdır. Görünen o ki, ‘‘elektrik’’ hariç, kapasite artırıcı yatırıma ihtiyaç yok. Özellikle milli gelirin yüzde 6 dolayında düştüğü bir 1999 yılından sonra, ekonomide tablo bu. Son olarak kamuoyuna yansıyan ‘‘patates stoku’’ davası, bir üretim noksanı değil, üretim fazlası meselesidir. Aganigi-naganigi işlerine iyi geldiği ilan edilinceye kadar da fındık stokları başa belaydı. Şimdi ne oldu bilmiyorum.
* * *
Gördünüz mü, üretimi artıralım derken ve gitgide bir tüketim toplumu haline gelmekten şikáyet ederken, meğer nereye gelmişiz? Ayıkla pirincin taşını. Şimdi biz üretimi artırmaya çalışmayacak mıyız? Yeni yatırımlar yapmayacak mıyız? Yeni yetişen bu kadar genç nerede iş bulacak? Olmaz böyle şey. Bu ifadelerde mutlaka bir yanlışlık olmalı.
* * *
Pek tabii yanlışlık var. Ama tamamen yanlış değil. Zaten hayatın kendisini anlamak da o kadar kolay değil. Üretim ve üretim kapasitesi fazlası, iktisadın baş belası sorunlarından biridir. İngiliz Lord Keynes'i tarihin en önemli iktisatçılarından biri yapan şey, onun, üretim ve kapasite fazlası sorunuyla karşılaşan ekonomilere belli bir çözüm modeli geliştirmesidir. Keynes'in önerisi kaba olarak, devlet harcamalarını artırarak ekonomiyi canlandırmaktı. Pek tabii, Keynes'in önerisi, sonraları çok tenkitlere uğramıştır. Zaten hiçbir iktisadi tedbir, her zaman ve her dozda iyi sonuç vermez. Yaşanan her sorun, mutlaka içinde bulunulan durum çerçevesinde değerlendirilmelidir. Yine de şu gerçekleri unutmamak gerekir.
a) Eski ürünler, yeni teknolojiyle üretilmeye başlanınca ortaya arz fazlası çıkabilir. Ekonominin gelişme dinamiğini kaybetmemesi, ‘‘inovasyona’’ yani keşif ve icatların ticarileştirilmesine bağlıdır. Yeni (gelişmiş) ürün yaratamayan ekonomiler, geriler. Sovyet ekonomilerinin ana problemi de buydu. Türk ekonomisinin şimdiki sorunu da budur.
b) Bir ekonomide her zaman arz ve talep dengesizlikleri olur. Çare, gecikmeli olarak, fiyat mekanizmasında mevcuttur. Devletin, sübvansiyonla (fiyat desteklemeleri) veya mevzuatla piyasa oluşumlarına müdahale etmesi ‘‘fiyat mekanizmasını işlevsiz bırakır’’. Müdahale, problemi o an için çözümler, ilerisi için daha büyük hale getirir.
SON SÖZ: Yanlış çözümler, sorunlardan daha tehlikelidir.
Paylaş