PARASI döviz olmayan birçok ülkede olduğu gibi Türkiye de uzun yıllar enflasyonu önleyemedi. Çünkü enflasyon bir kısır döngü üzerinde hareket ediyordu. "Sebep ile sonuç" sürekli yer değiştirip, birbirini besliyordu. Nitekim 1980 öncesinde gelişmiş ülkelerde dahi "fiyat-ücret" sarmalı yüzünden enflasyon yüzde 20’leri bulmuştu.
Bu sarmal ABD’den Reagan ve özellikle İngiltere’den Thatcher’ın "sendika ağalığına" son vermesiyle kırıldı ve enflasyon düştü. Türkiye’de de bu kısır döngü 12 Mart 1980 Askeri yönetiminin yürürlüğe koyduğu "Mecburi Tahkim" mevzuatıyla kırıldı. Enflasyon bir yılda içinde yüzde 106’dan yüzde 28’e düştü. Ancak, 1983’ten sonra enflasyonun tekrar yükselmeye başladı. Çünkü diğer kısır döngü devredeydi. Ekonomi "enflasyon-yüksek faiz-devalüasyon" döngüsüne veya sarmalına paçayı kaptırmıştı. Bu sarmala girilmesinin sebebi de "Türkiye’de tasarruf açığı vardır, dışarıdan para gelmezse kalkınamayız" yanlışının, genel kabul görmüş doğru olmasıdır. Döviz gelsin diye uygulanan yüksek faiz, döviz girişi sağlıyor ama cari açık yaratıyordu. Ama zaten cari açık vermeden kalkınamayız inancı değişmediğinden, mesele "cari açığı düşürmek değil, sürdürebilmektir" şeklinde formüle ediliyordu. Maalesef bu safsatanın abonesi bugün de çoktur. Bu hastalıklı görüş, gelişmişlikte lig atlamış Pasifik ülkeleri hariç, el atıyla kırda gezmeye meraklı ülkelerde hálá revaçtadır.
* * *
IMF, enflasyon-devalüasyon kısır döngüsüne girmiş ülkelere "kur çapası" modeli uygulattı. Yani devalüasyonu durdur, enflasyon düşer dendi. Gerçekten öyle oldu. Ama 2001’de cari açık ve bütçe açığı yüzünden kriz patladı. Bu model çuvallayınca yerine "dalgalı kur altında enflasyon hedeflemesi" diye bir yeni model kondu. Bunun Türkçesi "yüksek faiz-düşük kur"dur. Modele göre hareket edince "kamu borçları" azaldı "özel sektör borçları" arttı. Cari açık da böylece finanse edildi. Bu dönemde kurlar geriye gittiğinden, üstelik döviz kredilerinin faizi de düşük olduğundan, reel sektörde "finansman giderleri" sıfıra yaklaştı hatta finansman geliri oluştu. Çünkü firmalar yatırımları döviz borcuyla yapıp, nakit fazlalarını TL’de değerlendirdiler. Şirketler için reel faizin en düşük olduğu dönem bu son altı yıldır. Üstelik döviz girişleriyle ve dışarıda borçlanma sayesinde ekonomideki "para arzı" arttı. Özet olarak, "sıkı" zannedilen para politikası, aslında çok "gevşek"ti. Büyümenin nedeni de budur.
* * *
Sıkı para politikası aslında şimdi başladı. Reel sektörün 100 milyar dolayında dış borcu var. 2008’in son çeyreğinde yüzde 20 civarında devalüasyon oldu. Kabaca 20 milyar dolar veya 30 milyar TL. 2008 hesaplarına "kur farkı gideri" olarak yansıyacak. Merkez Bankası faizleri düşürürken firmalar, borçlanmakta zorlanacak ve finansman giderleri artacak.