FAİZLER konusunda şimdiye kadar sayısız yazı yazdım. Memnuniyetle görüyorum ki, bu babda çok az da olsa belli bir bilinçlenme yaratıldı.
Mesela, makul kredi faizinin reel olarak yüzde 7’yi geçmemesi gerektiğini anlayanlar çoğaldı. Hakeza, devlet tahvil ve bonoları, reel olarak en çok yüzde 3-4 faiz getirmelidir; fazlası ekonomik dengeleri zorlar diyenlerin sayısı arttı.
Bu bilinçlenmenin henüz hiç oluşmadığı kalabalık bir iktisatçı kesimi hálá yazıp çiziyor. Onlara göre, faiz teknik bir sayıdır. Neyse odur. Gerekiyorsa, yüzde 15 reel faiz yıllarca sürebilir. Bunun ekonomik ve sosyal yapı üzerinde ciddiye alınacak kalıcı bir tahribat yapması da mümkün değildir. Önemli olan paranın (mesela TL’nin) itibarı ve enflasyonun düşmesidir. Halbuki, TL faizleri uzun yıllardır fahiş düzeyde yüksektir.
Bu yüzden ekonomik ve sosyal yapı hasarlanmıştır. Buna rağmen istenilen sonuç elde edilememiştir. Mesela, ekonomide son üç yılda harikalar yaratan Türkiye’nin ‘mali itibar rütbesi’ hálá en altlardadır. Türk káğıtlarının‘yatırım yapılabilir’ reytingi yoktur. Lafı uzatmadan söyleyeyim: Yüksek reel faiz politikası bir çıkmaz sokaktır.
* * *
İki hafta önce, ‘tasarrufu teşvik için faizlerin artması gerekir’ diyen yerli bir iktisadi makale okudum. Yazar, bunu da şöyle gerekçelendiriyordu. Cari işlem açığı, tasarruf açığına eşittir. Demek ki, cari işlem açığı veren Türkiye’de, aslında tasarruf açığı vardır. Tasarruflar, faizler yükselterek artırılırsa, cari açık da kendiliğinden kapanır. Okuduklarıma inanamadım. Dünyanın en fazla tasarruf eden ve bunu en çok ‘ihraç’ eden ülkesi Japonya. Japonya’da faizler on yıldır sıfır civarında dolaşıyor. Acaba, bizim ekonomistlerin bildiği iktisat kanunları, Japonya’da yürürlükten mi kaldırıldı?
Eğer insanın aklı teorik analize ermiyorsa, amprik yöntemlere başvurmalıdır. Şimdiye kadar, faizleri artırdığı için ulusal tasarrufları artan bir ülkeye rastlanmış mıdır? Faizlerin yüksek olduğu ülkelerde mi tasarruf açığı olmaktadır, yoksa düşük ülkelerde mi? Mesela bugünlerde İngiltere ile İsviçre’yi kıyaslayın. Şunu bir tarafa yazın: Faizlerle, toplam ulusal tasarruf arasında hiçbir ilişki yoktur. Faizler sadece tasarrufların, sabit getirili veya değer artışlı enstrümanlar arasında dağılımını etkiler; o kadar.
* * *
Şimdi gelelim faizin işlevine. Faiz, yatırım kararlarını etkileyerek ekonomide canlanma veya yavaşlamaya sebep olur. Bu ilişki, faizlerin düşük olduğu gelişmiş ekonomilerde bir hayli kuvvetlidir. Ancak bu etkilemede bir asimetri vardır. Yani yüksek faizlerin, yatırımları caydırma etkisi yüksekken, düşük faizlerin yatırımları artırma etkisi sınırlıdır.
Şurası unutulmamak gerekir: Yüksek faizlerin yatırımları caydırması veya tasarrufların dağılımını değiştirmesi için, ödünç alan kişi veya kurumun, aldığı borcun anaparasını ve tahakkuk eden faizi ödemeye niyeti olması gerekir. Bizdeki gibi zararını kamuya yıkan müteşebbisleri ve batan bankadaki parasını devletten alan tasarruf sahiplerini caydıran veya ürküten faizin ‘haddi-hesabı’ olmaz.
Son Söz: Faizini söyle, sana ekonominin halini söyleyeyim.