ZAMAN zaman işlediğim faiz konusuna tekrar dönüyorum. Bunun sebebi, ‘‘yüksek reel faizlerin’’ bir ekonomi için ne kadar yıkıcı olduğunun bir türlü anlaşılmamış olmasıdır.
Merkez Bankası, enflasyonun sıfırın altında gezindiği son aylarda, aklınca enflasyonu frenlemek için, aylık yüzde 3'le 10 katrilyondan fazla parayı piyasadan çekti. Yani tasarruf sahiplerine reel olarak ayda yüzde 3'ten fazla faiz geliri sağladı. Bu geliri kimden aldı, kime verdi. Merkez bankası topladığı paraları, ayda reel olarak yüzde 3'ten fazla getiri yaratan bir işletmeye ödünç verdi de ödediği faizi buradan mı karşıladı. Hayır. Zaten böyle bir getiri doğada yoktur. İnanmayan dünyadaki getirilere ve faizlere bir baksın. Yapılan, milli geliri ve hatta serveti, çok adaletsiz bir şekilde tekrar dağılıma tabi tutmaktan başka bir şey değilidir. Döviz fiyatlarının gerilemesinin yani TL'ye dönüşün sebebi bu iken, dalgalı kur döviz fiyatlarını düşüyor gibi zırva tartışmaya açıldı.
* * *
Kapitalist sistemin en önemli ögesi ‘‘faiz’’dir. Faizin ne olduğu anlaşılmadan, kapitalist ekonominin nasıl işlediği anlaşılamaz. Zaten adı üzerinde kapitalist sistem, kapital yani sermaye kavramı üzerine kurulmuştur. Sermaye denince de akla ‘‘sermayenin hasılası/getirisi’’ ve ‘‘sermayenin maliyeti/götürüsü’’ gelmesi gerekir. İngilizce'de bunlara sırasıyla ‘‘Return of Capital’’ ve ‘‘Cost of Capital’’ denir. İktisadiliğin temeli, sermayenin getirisinin, sermayenin götürüsünden fazla olmasıdır. Ancak bu mukayeseli hesaplama yöntemiyle, yapılan işin iktisadi mi, yoksa gayri-iktisadi mi olduğu anlaşılır. Bu kritere göre ‘‘yapılabilirlik’’ sınavını geçemeyen hiç bir projenin uygulanmaması gerekir. Aksi takdirde, yatırım yapıldıkça o ülkede sermaye birikimi değil, sermaye aşınması ortaya çıkar. Komünist doktrin, bu kriteri reddettiği için, yüksek kültür ve medeniyete sahip olmasına rağmen Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri, yaptıkları‘‘gayri iktisadi’’ yatırımlar yüzünden fakirleştiler, hatta battılar.
* * *
Sermaye kelimesi iki anlamda kullanılır. Birinci anlamı, bilançonun aktif tarafıdır. Burada, dönen ve durağan varlıklar yer alır. İşletme ekonomisinde bunların toplamına ‘‘istihdam edilen sermaye’’ (Total Capital Employed) veya ‘‘fizik sermaye’’dir. Sermayenin diğer anlamı, bilançonun pasif tarafıdır. Burada da ‘‘borç sermaye’’ ve ‘‘öz sermaye’’ bulunur. Buna‘‘finans sermaye’’ de denir. Zihin karışıklığına sebebiyet vermemek için, pasif taraftaki ‘‘sermaye’’ kelimesi yerine ‘‘kaynak’’ deyimini kullanmak daha doğrudur. Bilanço ‘‘denge’’ demek olduğuna göre, bir firmada ‘‘fizik kapital’’ ile ‘‘finans kapital’’ daima birbirine eşittir. Bir firmanın ‘‘faiz öncesi kár’’ rakkamı, bilanço toplamına bölünürse, bulunan yüzdeye, o firmanın ‘‘Sermaye Getirisi’’ denir. Piyasadaki cari kredi faizi ise ‘‘Sermayenin Götürüsü’’ dür. Demek ki iktisadiliğin esası, sermaye getirisinin, kredi faizlerinden yüksek olmasıdır. Bu ifadeden çıkan sonuç, kredi faizleri yükseldikçe, firmaların iktisadiliğinin ortadan kalkacağı ve bunlara verilen kredilerin batacağıdır. Doğal olarak, kredi alan firmalar battıkça, onlara kredi veren bankalar batacak, bankalar battıkça da Hazine ve Merkez Bankası yani ülke ekonomisi batacaktır. Yüksek reel faizlerle kurulmaya çalışılan ‘‘istikrarın istikbali’’ işte budur.
Son Söz: Finans sermayenin getirisi, fizik sermayenin getirisini aşamaz.