Paylaş
Bu irade beyanının Merkez Bankası yöneticilerini tesir altında bırakacağı açıktır. İşin ilginç yanı, bırakın sıfır reel faizi, Türkiye’de 1980 yılına kadar sürekli olarak “negatif reel faiz” geçerli olmuştur. Pozitif reel faiz 1980’den sonra ortaya çıkmıştır. Bu son 30 yıl içinde dahi, devalüasyonla başlayan finansal kriz yıllarında, faizler reel olarak negatif olmuştur. Mesela “Kur Çıpası”nın uygulandığı 2000 yılında % 35 faizle paralarını tahvile bağlayanlar 2001 yılında enflasyon % 68 olunca eksi % 20 faiz almışlardır. Yani anaparaları reel olarak % 20 küçülmüştür. Krizden sonra dövizlerini bozdurup tahvil alanlar ise %40’lara varan reel faiz kazancı elde etmişlerdir.
* * *
Herhalde yaşanan bu deneylerin bir sonucu olsa gerek, biraz da bankaların ittirmesiyle, ülkemiz yüksek faizi her derde deva brokoli sananlar diyarı olmuştur. Gün geçmiyor ki, basında “faizler arttırılmalıdır” diye bir yazı çıkmasın. Şimdi soru şudur: 2002 yılından beri enflasyonla mücadele için uygulanmasına rağmen, hayır böyle bir politika uygulamıyoruz beyanlarıyla inkâr edilen “yüksek faiz-düşük kur” politikası artık bitmiş midir? Bitmişse bunun yerine “düşük faiz-yüksek kur” politikası mı konmuştur. Yoksa her şey oluruna mı bırakılmıştır? Bunu anlamak için “Hedef, sıfır reel faizdir” yönlendirmesinin para politikalarına nasıl yansımasını izleyeceğiz.
* * *
Eğer sıfır reel faiz bir hedef ise, bu hedefe ulaşmak için Merkez Bankası ve Hazine nasıl bir işbirliği içine girecektir? Bu işbirliğiyle, sıfır reel faiz nasıl elde edilir? Bütçe ve vergi politikası bu hedefe nasıl hizmet eder? Enflasyon başını kaldırırsa, ulaşılan sıfır reel faiz sürdürülebilir mi? Sıfır reel faizin, döviz fiyatlarına etkisi ne olur? Cari açıkta, düzensiz bir düzeltme ortaya çıkar mı? Cari açık düzensiz bir şekilde düzelirse, bu bütçe gelirlerine ve kamu kesimi açıklarına nasıl yansır? Sıfır reel faizin, kısa ve uzun vadede yatırımlara, gelir dağılımına ve işsizliğe etkisi nedir? Bu soruların hokka gibi cevapları yoktur. Ancak ben “düşük faiz-yüksek kur” politikası, “yüksek kalkınma-düşük işsizlik” hedefi için elzemdir iddiasındayım.
* * *
Türkiye’nin 2002’den sonraki görünümü şöyledir. Özel sektör, yatırımlarını pahalı TL ile içeriden borçlanacağına, küresel şartlar elverdiği için, ucuz dövizle dışarıdan borçlanarak yapmıştır. Bu da Hazinenin yurt içinden TL ile borçlanmasını kolaylaştırmıştır. Üstelik ucuz döviz, ithalatı patlatınca, dolaylı vergiler artmış ve kamu açıkları azalmıştır. Azalan kamu açıkları ve düşen enflasyon sayesinde faizler de düşmüş, hem kamunun faiz giderleri hem de kamu borç stokunun milli gelire oranı düşmüştür.
* * *
İşte bu ortam Başbakan’a, sıfır reel faiz hedefi açıklama cesaretini vermiştir. Ancak dananın büyüğü olan cari açık ağıldadır.
Son Söz: Emir, demiri kesmez.
Paylaş