TÜRKİYE sadece AKP zamanında değil, kalubeladan beri ithalatçı cennetidir.
Hocam Fuat Çobanoğlu “Akıllı devletler, ithalata vergi koyarken, Osmanlılar ihracata vergi koyacak kadar iktisattan anlamazdı” derdi. Bu uygulamanın gerekçesi, ihracat miktarı düşürüp, üretimin daha fazla kısmının iç piyasaya sunulmasını zorlamak, böylece fiyat artışlarını önlemekti. Bu kafayla ülke iktisadiyatını idare eden Osmanlı sonunda iflas etmiştir. Dış borçlarını ödeyememiştir. O kadar acizleşmiştir ki; yabancı devletler alacaklarını tahsil için Osmanlı Devletinin vergi toplama erkini elinden almıştır. İstanbul’un Cağaloğlu semtinde bulunan ve günümüzde İstanbul Erkek Lisesi olarak kullanılan görkemli bina eski “Düyunu Umumiye” merkezidir. Yani bugünün Türkçesiyle yabancıların idare ettiği “Gelirler Genel Müdürlüğü”dür.
Milli gelirimizin yüzde 6’sını geçen döviz açığının ateşi, bacayı sarmıştır. Uzun yıllardır ağzından “fiyat istikrarı”ndan başka söz çıkmayan Merkez Bankası bile, son zamanlarda söylemine “finansal istikrar” değimini dâhil etmiştir. Bütçe açığı ve kamu borçlarının milli gelire oranı itibariyle, iç açık kıstasına göre Avrupa’ya tur bindiren Türkiye’de derdi “dış açık”tır. Merkez Bankası da “finansal istikrar” (tehlikede) derken bunu kast etmektedir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı, dokuma ve hazır giyim sanayisini korumak için Uzak Doğu’dan yapılan ithalata vergi artışı getirmiş. Artışın oranı, kumaşta %40, hazır giyimde % 30 imiş. Çok açık ki; bu vergi artırımının nihai amacı “cari açığı” küçültmek ve “finansal istikrar” sağlamaktır. Eğer Türkiye cari fazla veren bir ülke olsa, hangi sanayinin batıp, hangisinin gelişeceğine “piyasalar” karar verir denebilirdi. Hatta dokumacılık ve hazır giyim dikimi gibi “yükte ağır, pahada hafif” mal imalatının kârlılığını kaybedip üretim miktarının düşmesi, sanayide gelişmenin doğal sonucu kabul edilirdi.
Ekonomideki cari açık gibi makro dengesizlikleri, ithalata geçici vergi koymak gibi mikro önlemlerle çözmeye çalışmak beyhudedir. Beyhudedir, çünkü maksat hâsıl olmaz. Bir alay dolambaçlı ve dolandırışlı işlere yol açar. Ortada kanıtlanabilir bir “damping” iddiası varsa, pek tabii hiçbir ülke buna izin vermez ve kendi sanayisini korumak için, ithalata telafi edici vergi koyar.
Hal böyle olmakla birlikte, vergilerinin arttırılmasına karşı çıkan “ithalat cenneti sakinlerinin” ileri sürdürdükleri tezlerin çoğu hatalıdır. Otomotiv veya tekstilde dış ticaret fazlası rakamları yanıltıcıdır. Dış ticaret fazlası, “sektörsel değil ulusal katma değer” üzerinden hesaplanmalıdır. Son olarak yürürlüğe giren vergi artışlarından dolayı hazır giyim ihracatı azalacaktır iddiası da yanlıştır. Mesele “net katma değer” ihracatıdır. Kaldı ki; ihracatçı üreticiler, esasen kullandıkları ithal kumaşa vergi ödemez. Türkiye’nin daha fazla “brüt ihracata” değil, daha fazla “net katma değer” ihracatına ihtiyacı vardır. Fikir üretiyorum diyen, buna çare geliştirsin.
Son Söz: Tüketicinin korunması, üreticinin korunmasından geçer.
· Yazarımız Ege Cansen’ın ‘Bireyin ölümü’ başlıklı yazısı dün sehven tekrar yayınlanmıştır. Düzeltir, özür dileriz.