BAŞBAKAN Erdoğan’ın zihin kurgusunu okumak giderek kolaylaşıyor. Láfı ezmeden büzmeden konuşalım. Güneydoğu’da ‘TC’den ayrılma amacını benimsemiş solcu Kürtlerin yarattığı çok ciddi bir sorun var.
Başbakan, buna da el atmak istiyordu. Aydınların yaptığı çıkışı, bu nedenle bir fırsat olarak gördü. Hemen bu kişilerle bir ‘propaganda’ toplantısı tertipledi. Toplantıdan sonra basına ‘elini gösteren’ bir demeç verdi. Ardından Diyarbakır’a gitti. Orada halkın katılmadığı bir toplantıda ‘medya’ üzerinden halka hitap etti. İhtiyatlı bir dil kullandı. Ancak anlaşıldı ki; bu meselede de Kıbrıs’ta izlediği politikaya benzer ‘demokratik’ bir yöntem izleyecektir.
1. Başbakan’ın stratejik hedefi, Avrupa Birliği’ne girmektir. Bunun için ‘ne gerekirse’ yapılacaktır. Buna Kıbrıs ve Güneydoğu sorunu çözmek de dahildir. AB, Türkiye’yi kabul etmek istemeyebilir. Ancak bunun sorumluluğunu üstlenmelidir. Kıvırtmaya çalışan Avrupalı siyasilerin kullanabileceği bir mazeret ortada kalmamalıdır. ‘Demokrasi içinde çözüm’ buna yarar.
2. Kıbrıs’ta Türk tezi ‘taksim’, Rum tezi ‘ilhak’tı. Birleşmiş Milletler adada barışı sağlamak için, iki tezi de reddeden ve ‘tekrar birleşme’ diye adlandırılan bir orta yol (Annan Planı) önermiştir.
3. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Güneydoğu bölgesi için tezi ‘ülkenin toprağı ve ulusuyla ayrılmaz bir bütün olduğudur’. Buna mukabil, TC vatandaşı Kürt’lerin, solcu siyasi önderlerinin tezi ise, ‘Güneydoğu’da ayrı bir Kürt devleti’ kurulmasıdır.
4. Erdoğan’a göre bu tezlerden birincisi eskimiştir. İkincisi ise, çözdüğünden daha fazla ve daha büyük sorun yaratacaktır. Dolayısıyla ikisi de geçersizdir. Bu bölge için AB’nin kabul edebileceği yeni bir çözüm modeli geliştirilmelidir. Bunun için ‘demokratik açılım’ gereklidir. Bu açılımın sonunda nasıl bir ‘nihai tablo’ (final picture) ortaya çıkar, bugünden kestirilemez. Kabul edilemez bir resim çıkarsa, çaresi o zaman düşünülür.
5. Demokratik açılım, yani halk oylaması, Kıbrıs’ta sonuç vermiştir. Nitekim uygulamada ‘taksim’ tezi halen yürürlüktedir. Ama bunu dayatan artık Türk tarafı değil, Rumlardır.
6. Erdoğan, son tahlilde ‘Ne mutlu Türküm diyene’ değil ‘Elhamdülillah Müslümanım’ ideolojisine mensuptur. Kürtler de büyük bir çoğunlukla Müslüman’dır. Erdoğan, bu meselede kendi ideolojisini ‘birleştirici’ tez olarak kullanmayı düşünmektedir. Bunda da başarılı olacağına inanmaktadır.
7. AB’nin, illá Türkiye’de ayrı bir Kürt devleti kurulsun diye bir ısrarı yoktur. Güneydoğu’daki Kürtler’in büyük çoğunluğu, PKK baskısı olmazsa, demokratik bir şekilde, ‘T.C.’ içinde kalmak istediklerini ifade edebilir. O zaman devletin, silahlı bölücülere karşı mücadelesi de AB indinde meşruiyet kazanacaktır.
Son Söz: En büyük etnik facialar, azınlık ayaklanması sırasında değil, çoğunluğun ayağa kalması sonunda ortaya çıkar.