MÁHUT tezkerenin kabul edilmemesi, Türkiye'nin önüne yepyeni bir fırsat kapısı açmış bulunuyor. Bu fırsatı doğuran şey, Amerikan yardımını almayacak olmamızdır.
Zaten Bakan Babacan'la yaptığımız görüşmede, tezkere kabul edilse bile tek bir nakit doların gelmeyeceğini anladık. Amerika'dan sözü alınan yardım, borçların döndürülmesi açısından önemli. Bu yüzden geçen hafta cumartesi günü yazdığım yazıda yer alan ‘‘Amerika'dan yana tavır almak, iktisaden Türkiye'nin lehinedir’’ görüşüm devam ediyor. Ama, asla yardım alınmazsa çok kötü olur diye düşünmedim ve düşünmüyorum. Neticede, tezkere şimdilik kabul edilmedi. Bu sayede Amerika, Türkiye'ye yardım yapma külfetinden, biz de ‘‘para karşılığı harbe giren ülke’’ diye bilinme utancından kurtulduk. Şunu ekleyeyim, henüz hiçbir şey bitmiş değil.
Bu harp çıksa da çıkmasa da yine Amerika ile işbirliği yapacağız. Sadece İncirlik hava üssünün kullanılması yeter. Kaldı ki, Ortadoğu'da daha uzun yıllar istikrar olmayacak. Hem dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde 60'ının, hem de Filistin-İsrail çatışmasının bu bölgede bulunması, Amerika'nın buralardaki mevcudiyetinin süreceğini göstermektedir. Onun için, ‘‘Tezkerenin kabul edilmemesi yüzünden ABD ile aramız bozulacak’’ diye ne Amerikan düşmanları sevinsin, ne de dostları üzülsün.
Gelelim önümüze çıkan fırsata. Uzun vadede, Türkiye'nin ekonomik meselelerini, sadece ama sadece Türkiye, kendi öz kaynaklarına dayanarak halledebilir; bunu zihnimize nakşedelim.
Bugüne kadar alınmış ve bundan sonra alınacak dış yardımlar, kısa vadeli iyileşmelere imkán sağlamıştır. Ne yazık ki kısa vadeli iyileşmeler, uzun vadeli köklü tedbirlerin alınmasına yaramamış, belki de engel olmuştur. Daha doğrusu gelen paralar, politikacıları popülist, halkı da şımarık ve sorumsuz yapmıştır. Türkiye henüz 2001 krizini atlatamamıştır.
‘‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’’ yarım yamalak ortada durmaktadır. IMF ile onbeş günde bitecek görüşmeler, beş ay sürmektedir. Böyle bir ortamda, üstelik yanıbaşımızda harp çıkacak bir yılda, istediğimiz kadar dış yardım alamazsak, hayatımız zorlaşacak ama, öyle ümit ediyorum ki iktisadi sorunlara çözüm geliştirme yeteneklerimiz artacaktır. İşte fırsat buradadır. Daha seçimi kazanır kazanmaz ‘‘kamu ürünlerine zam yapmayız, vatandaşa vergi salmayız, ama 15.000 km. duble(!) yol inşa ederiz’’ diye popülist söyleme başlayan Erdoğan'ın ayaklarını, tezkerenin reddinden başka ne suya erdirecekti?
* * *
Tezkerenin oylanmasından bu yana bir hafta geçti. Şu ana kadar piyasalar yani ‘‘halk’’ sorumsuz davranmadı. Döviz fiyatları artmadı. Hatta, TL'deki aşırı değerlenmenin düzelme fırsatı bile gerçekleşmedi. Faizler de, eski seviyesini korudu. Halk bindiği dalı kesmedi. Bundan sonra benimsememiz gereken davranış biçimi şu: Hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam edelim. Başta hali vakti yerinde olanlar, harcamalarını kısmasın. İç piyasayı hareketlendirelim. İhracat ve turizm konusundaki gayretlerimizi aksatmayalım.
Bu iki sektörün çekmesiyle, ekonomi canlanır. Milli gelirde hedeflenen yüzde 5 büyümeyi tutturabiliriz. Milli gelir büyüdükçe, işsizlik ve gelir dağılımı sorunları da düzelir. Kritik konu, reel faizlerin düşmesidir. Reel faizleri makul seviyelere indirebilirsek, bu bütçe performansı ile borç stokunda ciddi azalma yaratırız.
SON SÖZ: Ekonomi, borç aldıkça değil, ödedikçe iyileşir.