Durum iyidir

İNSAN bir defa şeytanın avukatlığına soyununca (burada avukat ben oluyorum) herşeye tersten bakmak gibi bir alışkanlık kazanıyor. Önce şu ‘‘şeytanın avukatlığı’’ (devil's advocate) kavramını bir açayım.

Bizim kültürümüzde şeytan, kötülük timsalidir. Dolayısıyla, şeytanın avukatı olmak da kötüdür. Aslında Hıristiyan kültüründe de, şeytan kötülüğü temsil eden bir simgedir. Buna rağmen ‘‘şeytanın avukatlığı’’ iyi bir şeydir. Çünkü, şeytanın avukatlığı, genel kabul görmüş tezin karşısındaki tezin savunulmasını üstlenmek demektir. Bu deyim, karşı görüş şeytana ait bile olsa, birileri çıkıp onu savunmalıdır anlamına gelir. Atalarımızın da söylediği gibi, ‘‘barikayı hakikat, müsaademeyi efkardan doğar’’. Yani ‘‘hakikat kıvılcımı, fikirlerin çatışmasından çıkar’’.

* * *

Irak Krizi, Dünya'da olduğu gibi, Türkiye'de de ortaya iki tez çıkardı. Bu tezlere kısaca ‘‘Amerika'yı desteklemek’’ ve ‘‘Amerika'yı kösteklemek’’ diyelim. Savaştan veya barıştan yana olmak şeklinde yapılan ayırımlar, propagandadır. Kimse, soyut olarak savaştan yana olmayacağı için, kendilerince barıştan yana olanlar (yani Amerika'yı köstekleyenler), bu kelimeleri kullanarak, tezlerini topluma daha kolay kabul ettireceklerini umdular. Bunda da bir hayli başarılı oldular. Ancak bu barış taraftarları ne Saddam'ı ne de Bush'u caydıramadı. Savaş, maalesef başladı. Hayırlısı..

* * *

Bu hengame içinde ülkemizi yönetenler de zor günler yaşadı. Tam anlamıyla ‘‘aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’’ açmazına düştüler. Halkın temayülü, Amerika'yı bu savaşta desteklememekti. TBMM de ‘‘muhalefeti ve iktidarı ile birlikte’’ aynı yönde tavır sergiledi. Yani halkın eğilimine uygun hareket etti. Buna mukabil, siyasi, askeri ve ekonomik açıdan, Amerika'yı desteklemenin, Türkiye'nin çıkarlarına daha uygun olduğu apaçık ortadaydı. Hükümet de bu iki vektörün bileşkesinden hareketle, Amerika'ya ‘‘sınırlı bir desteği, gönülsüz bir şekilde’’ verdi. Pek tabii, bu ara yolun bir maliyeti oldu (6 milyar dolarlık yardım paketini suya düşürmek gibi) daha da olacaktır. Ancak, hangi yol izlenirse izlenseydi, hepsinin kısa ve uzun vadede hem maliyeti hem de getirisi olacaktı. Amerika'nın her isteğine boyun eğmeme konusunda aynı görüşü paylaşan, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin, yani Meclis'in, bu tutumuna, demokrasiye zerrece inanıyorsak saygı göstermeye mecburuz. Her karar, son tahlilde bir tercihtir. Bu karar da siyasi bir tercihtir.

* * *

Beni en çok rahatsız eden husus, ekonomik krizle boğuşan Türkiye'nin kurtuluşunu, Amerika'dan gelecek 6 milyar dolar eşdeğerinde bir yardıma bağlama temayülüdür. Amerika'dan gelecek yardımın, ekonomimize faydalı olacağı açıktır. Ancak bu yardım ‘‘gelirse ábat, gelmezse berbat’’ oluruz düşüncesine katılmam mümkün değildir. Türkiye çapında bir ülkenin iktisadi kaderi 6 milyar dolarla değişmez. Eğer değişecek kadar zavallı bir konumda isek ve 6 milyar dolar gelmedi diye bu ülke batacaksa, batsın daha iyidir bile diyebilirim. Ben, paraya değer veren bir insanım. Değil 6 milyar, 6 milyon dolar bile ihtiyacımız var. Ama ‘‘mandacı bir zihniyetin’’ hortlaması olan bu teslimiyetçi ve çok bilmiş bencil ifadeler beni zıvanadan çıkartıyor. Bu yüzden şeytanın avukatı olmak için yanıp tutuşuyorum.

Son Söz: Kendine güvenmeye, kimse güvenmez.
Yazarın Tüm Yazıları