Derin iktisat

GEÇEN hafta içinde Emin Çölaşan, Emekli Sandığı’nın enkaz haline gelmiş otellerinin hazin durumu üzerine bir yazı yazdı.

Hemen sonra, Emekli Sandığı yönetiminin açıklaması Çölaşan’ın köşesinde yer aldı. Bu yazıları okuyunca içim karalar bağladı. Ümitsizliğe düştüm. Size önce hikayeyi özetleyim, sonra beni ye’se gark eden olayın değerlendirmesini yapayım.

1. Emekli Sandığı, kendisine yatırılan emeklilik primlerini değerlendirmek için, geçmişte otel yatırımları yapmıştır. Dünyanın her ülkesinde emekli sandıkları, biriken fonlarının bir kısmını, gayrimenkule yatırır. Bu, uzun vadeli fon yönetmenin gereklerinden biridir. Bu bakımdan yıllar önce Emekli Sandığı’nın otellere yatırım yapması ve bunların işletmesini uzman şirketlere vermiş olması iktisaden doğru kararlardır.

2. Bundan bir süre önce, yapmış olduğu yatırımlardan yeterince nemağ alamadığı kanaatine varan ve nakit sıkıntısı çeken Emekli Sandığı, bu otelleri satmaya karar verdi. Bu karar da iktisaden doğru olabilir.

Bundan sonra yapılanlar ise tam bir felakettir. Emekli Sandığı, eline para geçsin diye otelleri satmaya karar veriyor. Ama anlaşılan Türkiye’ye hakim olan ‘derin iktisat’ devreye giriyor. Otelleri bu haliyle satarsak ‘gerçek değerini’ bulamaz; iyisimi biz bunları önce modernize edelim, sonra satalım veya kiralayalım kararı alınıyor. Bunları yazarken kan beynime çıkıyor. Yapılan yanlışlığa bakın. Emekli Sandığı, gayri nakti varlıklarını satarak, nakit yaratma kararı alıyor. Ama tam tersi bir istikamete yönleliyor. Keşif bedeliyle 230 milyon dolara (muhtemel bitiş bedeliyle 750 milyon dolara çıkacak) inşaat, yani ‘nakit çıkışı’ kararı alıyor. Bunun için Devlet Planlama Teşkilatı’nın iznini alması gerek. Allah’tan alamıyor. Ne gam; gidiyor bir bankayla 100 milyon dolarlık kredi anlaşması imzalıyor. Krediyi kullanmazsam, her ay şu kadar da ceza ödemeye razıyım diye imzayı basıyor. Yetmiyor, otelleri kapatıp eşyalarını haraç mezat satıyor. Yetmiyor, çalışmakta olan Maçka otelini yerle bir ediyor ve finansmanını halletmediği bir inşaata başlıyor. Şimdi de Devlet Planlama Teşkilatı elimizi tutuyor, bize gerekli ödenekleri vermiyor; biz de meselenin çözümü için gece gündüz çalışıyoruz diye yakınıyor. Pek tabii bundan sonra ‘oldu bir kere’ oyunu devreye girecek. Baskılar DPT ve Hazine üstüne kurulacak. Verin şu istedikleri paraları da, oteller enkaz halinden çıksın; milli servet kurtulsun denerek, milli gelir deve edilecek. Dipsiz kuyuyaya taş atmanın fazileti anlatılacak. Kamuoyu da eminim bu fikri destekleyecek.

* * *

Bu memlekette bir idarecinin, iki eli kanda olsa, ertelemeyeceği tek iş inşaattır. Sebebini, herkes biliyor. AKP iktidara geldikten kısa bir süre sonraTayyip Erdoğan Başbakan oldu. Erdoğan, uzun yıllardan sonra Türk siyasetinin çıkardığı çok güçlü liderdi. Tarihi bir karar aldı. Milletvekili lojmanları satılacaktı. Hem milletvekilleri artık halkın arasında oturacak, hem de Hazine’ye az da olsa para girecekti. Derhal ‘derin iktisat’ ters paça kaparak güreşe girdi. Bu haliyle satılırsa, bu lojmanlar ‘gerçek değerini’ bulmaz dendi. Arsa rantı yaratmak ve eşe dosta iş çıkarmak için, lojman bölgesini perişan edecek mimari projeler yapıldı. Sonuç: Lojmanlar hálá satılamadı ve Hazine’ye para gireceğine, Hazine’den para çıktı.

Son Söz: Aslanın ağzından, ceylan alınmaz.
Yazarın Tüm Yazıları