ÇOK ilginç bir yol çatına geldik. Demokrasi havarisi láikler, müslümanları bu süreçten dışlayarak, inancını inkár etmeye başladı.
Müslümanlar, yani İslámı kendi anladıkları biçimde, kimliklerinin ana unsuru yapıp, o kimlikle siyaset yapmak isteyenler, demokrasiye sıkı sıkı sarılmış durumdalar. O kadar ki, demokrasinin yılmaz savunucusu láikler, siyasi İslám’ın yükselmesi karşısında ‘demokrasi, olmasa da olur’, yeter ki müslümanlar iktidara gelmesin diye (karından da olsa) konuşmaya başladı. Müslümanlar, láiklerin içine düştüğü bu açmazı ganimet bilip, solcuların tüm ‘teknik, taktik ve sloganlarını’ hiç fütur getirmeden kullanmaya ve láiklere cepheden yüklenmeye başladı. Láikler, siyasi İslámı ‘takiyye’ yapmakla suçluyor ve ‘Sizin, demokrasi taraftarı olduğunuza, zerrece inanmıyoruz’ diyor. ‘Siz iktidara (maazallah) geldikten sonra, demokrasiye sırtınızı döneceksiniz; biz bu oyuna gelmeyeceğiz’, diye kendi tutumlarının çelişkisiz olduğunu savunuyor.
* * *
Nasıl olacak da bu açmazdan çıkacağız? Müslümanlara iktidar şansı tanımadan demokrasiyi yürütmek imkansız. Diğer taraftan, müslümanların ‘demokrasi tramvayı’ndan istedikleri durağa gelince inecekleri kesin. Peki kim kurtaracak şu bahtı kara demokrasiyi? Pek tabii müslümanlar; çünkü láikler fikren tükendi. Kurtarıcı olarak gereiye sadece ‘müslümanlar’ kaldı. Eğer müslümanlar, demokrasiyi sadece bir ‘araç’ değil, bizatihi inşası ve yaşatılması gereken bir ‘amaç’ olarak görürse, bu sorun kökünden çözülecek. Geriye láiklerin ikna edilmesi kalacak ki, bu da çok zor değil. Bak şu Allah’ın işine!
* * *
İslám, asırlardan beri geri kalmış toplumların benimsediği düşük yaşam standardı olmayı sürdürüyor. Müslümanlar, pek çok yerde siyasi iktidar oluyor. Ama İslám, asla hükümran olamıyor. İslam ‘barış, güven, huzur’ demekken, müslüman müslümanın kurdu oluyor. Mezhep çatışmaları, din çatışmalarından beter müslümanları üzüyor ve eritiyor. Yaşam enerjsini ‘güzel, iyi ve üstün’ olan herşeyden ‘nefret etme’ ilkesinden alan habis ruhlar için, Müslümanlık adeta sığınma limanı oluyor. Diğer taraftan, görünüş ve davranışlarıyla etrafını en çok etkileyen, çevresine pozitif enerji yayan, sözü medeni alemlerde en çok dinlenen; kişiliğiyle, temsil ettiği inanca saygı yaratan müslümanlar, ‘láik’ toplumlarda yetişiyor. Kimseyi korkutmayan, bulunduğu mekána hem bedenen hem ruhen mis gibi temiz kokular saçan müslümanlar, láik ortamın ürürnü. Allah sevgisini, kozmik alemin ilahi sırlarını keşfetmekle lisan-ı hale dönüştüren müslümanları ilk defa görenler, onları láik sanıp şaşırıyor. Derbederliği, pisliği, miskinliği, tembelliği, ilkelliği, dinci terörizmi, bilim karşıtlığını ve şirki reddeten müslümanlar, en yakın dostlarını láikler arasından seçiyor. Láiklik, İslám’ın yücelmesine ve göneüllerde that kurmasına en uygun ortamı oluşturuyor. İslámın yücelmesi, láiklikle oluyor. Bak Allah’ın işine !
Son Söz: Demokrasi, láiklere; İslam müslümanlara emanet edilemeyecek kadar önemlidir.
NOT: Bu yazı , 21 Ocak 1999 tarihli Hürriyet Gazetesinde çıkmıştır; devamı var.