ÇOK ilginç bir yol çatına geldik. Demokrasi havarisi laikler, Müslümanları bu süreçten dışlayarak inancını inkár etmeye başladı. Müslümanlar, yani İslam’ı kendi anladıkları biçimde kimliklerinin ana unsuru yapıp, o kimlikle siyaset yapmak isteyenler, demokrasiye sıkı sıkı sarılmış durumdalar.
O kadar ki; demokrasinin yılmaz savunucusu laikler, siyasi İslam’ın yükselmesi karşısında "Demokrasi olmasa da olur" yeter ki Müslümanlar iktidara gelmesin diye (karından da olsa) konuşmaya başladı. Müslümanlar, laiklerin içine düştüğü bu açmazı ganimet bilip, solcuların tüm "teknik, taktik ve sloganlarını" hiç fütur getirmeden kullanmaya ve laikler cepheden yüklenmeye başladı. Laikler siyasi İslam’ı "takıyye" yapmakla suçluyor ve "Sizin, demokrasi taraftarı olduğunuza zerrece inanmıyoruz" diyor. Siz iktidara (maazallah) geldikten sonra, demokrasiye sırtınızı döneceksiniz; bu oyuna gelmeyeceğiz diyerek kendi tutumlarının çelişkisiz olduğunu savunuyor.
Nasıl olacak da bu açmazdan çıkacağız? Müslümanlara iktidar şansı tanınmadan demokrasiyi yürütmek imkánsız. Diğer taraftan Müslümanların "demokrasi tramvayı"ndan istedikleri durağa gelince inecekleri kesin. Peki, kim kurtaracak bu bahtı kara demokrasiyi? Pek tabii Müslümanlar; çünkü laikler fikren tükendi. Kurtarıcı olarak geriye sadece Müslümanlar kaldı. Eğer Müslümanlar, demokrasiyi sadece bir "araç" değil, bizatihi inşası ve yaşatılması gereken bir "amaç" olarak görürse, sorun kökünden çözülecek. Geriye laiklerin ikna edilmesi kalacak ki; bu çok zor değil.
Bak Allah’ın işine.
İslam, asırlardan beri geri kalmış toplumların benimsediği düşük yaşam standardı olmayı sürdürüyor. Müslümanlar pek çok yerde siyasi iktidar oluyor. Ama İslam, asla hükümran olamıyor. İslam "barış, güven, huzur" demekken, Müslümanların bulunduğu her yerde "savaşan, güvensiz ve huzursuz" insanlar bulunuyor. Müslüman, Müslüman’ın kurdu oluyor, mezhep çatışmaları, din çatışmalarından beter Müslümanları üzüyor ve eritiyor. Yaşam enerjisini "güzel, iyi ve üstün" olan her şeyden "nefret etme" ilkesinden alan habis ruhlar için Müslümanlık adeta sığınma limanı oluyor. Diğer taraftan, görünüş ve davranışıyla etrafındakileri en çok etkileyen, çevresine pozitif enerji yayan, sözü medeni álemlerde en çok dinlenen; kişiliğine, temsil ettiği inanca saygı yaratan Müslümanlar "laik" toplumlarda yetişiyor. Kimseyi korkutmayan, bulunduğu mekána, hem bedenen hem de ruhen mis gibi kokular saçan Müslümanlar laik ortamların ürünü. Allah sevgisini, kozmik álemin ilahi sırlarını keşfetmekle lisan-ı hale dönüştüren Müslümanları ilk defa görenler, onları laik sanıp şaşırıyor. Derbederliği, miskinliği, tembelliği, ilkelliği, dinci terörizmi, bilim karşıtlığını ve şirki reddeden Müslümanlar, en yakın dostlarını laikler arasından seçiyor. Laiklik, İslam’ın yücelmesine ve gönüllere taht kurmasına en uygun ortamı oluşturuyor. İslam’ın yücelmesi, laiklikle oluyor. Bak Allah’ın işine.
Son Söz: Demokrasi laiklere; İslam, Müslümanlara emanet edilemeyecek kadar önemlidir. (Bu yazı 21 Ocak 1999’da Hürriyet’te yayımlanmıştı.)