Daha az devlet, daha fazla bireysel sorumluluk, daha fazla büyüme mi demek
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
POKER ustalığını gerektiren bir görüşme maratonunun sonunda, 2003 yılının son günlerinde, Ankara’daki karar alıcılardan beklenmeyecek ölçüde çok sayıda (neredeyse 3000 sayfa kanun metni) değişikliği karara bağlandı.
Peki bu ivme Türkiye’yi harekete geçirdi mi? Geçirdiyse, ülke nereye gidiyor? Politik görüş ayrılıklarını, sağ ve sol tartışması olarak adlandırmak kolayımıza gider. Kullanmaktan vazgeçemediğimiz başka karşıtlıklar da var. İleriye veya geriye, çağdaş veya çağdışı, ilerlemek veya yerinde saymak gibi. ‘Türkiye’yi ileri götürmek’ hem hükümetin, hem de muhalefetin temel vaatlerinden biridir Aralığın son günlerinde alınan kararların yerinde kararlar olup olmadıklarını görmek için, hedeflerin kaba çizgilerle de olsa belirginleşmesi gerekiyor. Ülkeyi ileri götürmek ne anlama geliyor ? ‘Ülke’ ile kastedilen kişiler kimlerdir? Tüm vatandaşlar mı?
Hem hükümet hem de muhalefet, tasarılarla ilgili şaşırtıcı derecede benzer temele dayanan görüşlerini ‘ekonomik kriterler’ üzerinden açıklıyorlar. Devletin ekonomiye sağladığı desteğin, büyümenin hızlandırılmasını ve yeni iş sahaları açılmasını teşvik edici olması gerektiğini söylüyor. Milyonlara varan işsiz sayısının azaltılmasının her hükümetin en temel hedefi olması gerektiğini düşünüyorlar. Emekli maaşlarının ödenmesinde ve işsizlik sigortası ödemelerindeki finansal krizin de ancak işsizlik sorunu doğru bir şekilde ele alınabilirse çözüleceğini vurguluyorlar. Ancak devletin, destek sağlarken iki noktayı göz önünde bulundurması gerektiğini de ilave ediyorlar.
a) Devlet borçları hiçbir şekilde arttırılmamalı, mümkün olduğunca azaltılmalı, b ) sosyal yapıya dikkat edilmelidir.
Bu kriterlere göre, hem işsizlik sorununun ağırlaşmaması, hem de devlet borçlarının azaltılması için izlenmesi gereken yolun, ekonomik büyümenin hızlanması ve/veya sosyal güvenlik harcamalarının azatılması olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Ekonomik büyümeden başka yollar arayan çözüm önerileri, iktisadi değil siyasi tartışmaların temelini oluşturuyor. Bugünlerde alınan kararlarla, sosyal güvenlik sistemine de bir çeki düzen verilmesi planlanıyor. Yeni plan, sigortalıların sağlık ödemeleri ve yaşlıların korunması konusunda devletin sorumluluklarını azaltıyor. Vatandaştan daha fazla bireysel sorumluluk alması isteniyor. İşsizlik ödeneklerinin azaltılması ya da ücretlerin düşürülmesi gibi hakları kısıtlayan uygulamalar, uzun vadede daha fazla istihdam yaratacaksa, hayata geçirilmelidir. Sonuç: Vatandaşın yükünün artacağı kesin; yeni iş sahalarının açılacağı ise belli değil.
* * *
Yukarıdaki metnin yazarı ben değilim. Yazan Wolfgang Storz. Kendisi, ‘Frankfurter Rundschau’ gazetesinin genel yayın yönetmeni. Bu yazıyı, geçen yılın ilk aylarında kaleme almış. Kesip saklamıştım, dosyaları karıştırırken tekrar okudum. Bizim çözümü için kafa patlattığımız konularla, Almanların meselelerinin ne kadar birbirine benzediğini görünce ilginizi çeker diye köşeme taşıdım. Yukarıdaki metinde geçen Ankara, metnin aslında Berlin, Türkiye ise Almanya’dır. Başlığı değiştirmedim.
Türkiye’nin meselelerinin Almanya’nın meselelerine benzemesi yanında, makalenin esas çarpıcı yanı, sosyal meselelerin çözümü için ‘bireysel sorumluluğu’ arttırma eğiliminin, Almanya’da hem iktidar, hem de muhalefetçe benimsenmiş olmasıdır.
Son Söz: Hesap vermeden yetki; sorumluluk almadan hak talep edilemez.