Çift paralı ekonomiler

MODERN ekonomi diye bir şey varsa, herhalde bu, merkez bankalarının kurulmasından sonra ortaya çıkan ekonomik düzendir.

Arkalarına bir devleti alan merkez bankalarının “para üretmek” gibi inanılmaz bir yeteneği vardır. Pek tabii ürettikleri para, altından değil kâğıttandır. Yönetim biliminin büyük ustası Peter Drucker’in (1909–2005) hayatının son döneminde finans sektörünün geleceğini çizerken “para bir enformasyon ürünüdür” kâğıt da yerini “kayıt”a bırakacaktır demişti. Bir bilgi/enformasyon kâğıt üstüne yazılabileceği gibi bilgisayarların belleğine de kaydedilebilir. Unutmayın artık hiçbirimizin bir “banka cüzdanı” bile yok. Parasal servetler netice itibariyle bir kayıttan ibaret. Tam hokus-pokus yani.
* * *
Özetle: Modern ekonomiler merkezinde bir “merkez bankası” olan ulusal veya AB gibi çok uluslu sistemlerdir. Modern ekonominin işleyiş kuramına “parasal iktisat” deniyor. Bu kurama göre merkez bankaları, dolanımdaki paranın “faizini ve miktarını” belirleyerek ekonomileri yönlendiriyor. Ancak bu kuramın teorisyenleri modellerini “tek ülke-tek para” kabulü üzerine kurmuşlardır. Muhtemelen ABD ve diğer güçlü ekonomiler için büyük çapta bu böyledir. Ancak bizim gibi, ülkesinde ulusal parasından çok yabancı paranın mesela doların “ölçü birimi” olduğu ülkelerde “tek ülke-tek para” kuramları geçerli olamaz. Mesela TL’nin patronu olduğu için Türk ekonomisini yönlendirdiği kabul edilen T.C. Merkez Bankası Türkiye’de dolanımda bulunan toplam (döviz ve TL) paranın faizini ve miktarını belirleyemez. Bu, parası döviz olmayan tüm ulusal ekonomilerin sorunudur. Nitekim koskoca Rusya, Hindistan, Malezya, Endonezya merkez bankaları da kendi ekonomilerini yönlendirmek bakımından yeterli güce sahip değildir. Şüphesiz bu tamamen çaresizdirler anlamına da gelmez.
* * *
Burada vurgulamak istediğim husus şudur: Türkiye gibi parası döviz (hard currency) olmayan ve üstelik cari açık bağımlısı ülkelerin merkez bankalarının, ekonomilerini yönlendirirken kullandıkları esas alet “döviz fiyatı”nı yönetmektir. Bu ülkelerin merkez bankaları, ulusal paralarının faiz ve miktarını saptarken, aldıkları kararların kurlara nasıl yansıyacağını göz önünde tutarlar. Ben, ulusal paranın faizini ve miktarını belirleyerek ekonomiye yön veririm, döviz fiyatları ister düşmüş, ister çıkmış olsun beni ilgilendirmez diyemezler. Çünkü ulusal ekonominin gidişatının, ulusal paradan çok, dövizin fiyatının seyrine bağlı olduğu tecrübeyle anlaşılmıştır. Türkiye’de yatırımı ve büyümeyi etkileyen faiz, döviz faizidir. Bankaların kredi hacmini belirleyen para miktarı da, ister Malta adasından ister Londra’dan yola çıksın ülkeye “giren-çıkan” döviz miktarı demektir.
* * *
Hal böyle olmakla birlikte, ince hesaplara dayanan grafikler çizip, “faiz ile enflasyon”, “faiz ile büyüme” arasında ilgileşim (korelâsyon) kuran uzmanlar hâlâ “tek ülke-tek para” modelini kullanırlar. Sonra da hem enflasyon düştü, hem milli gelir büyüdü bu bir mucize diye şaşkın, şaşkın konuşurlar.
Son Söz: Model yanlışsa, analiz zırvadır.
Yazarın Tüm Yazıları