‘YÜKSEK faiz-düşük döviz’ politikasını açıkça savunan veya savunan yok deyip ‘istemem, yan cebime koy’ diyenlerle tartışmayı sürdürüyorum.
Döviz fiyatlarıyla faizler arasındaki ilişkilere hiç kafa yormamış olanların bile, şu sıralarda kafası epey dolmuştur (veya şişmiştir). Şimdi bir toparlama yapmanın sırasıdır.
1. Türk ekonomisine yön veren paracı iktisatçıların zihniyeti, Osmanlı’dan beri değişmemiştir. Bu kişiler, Türkiye’nin ancak dışarıdan borç alarak kalkınabileceğine inanır. Borç almanın şartı da yüksek faiz vermekten çekinmemektir. Onlara göre, alınan borçlarla, hem ülkenin tasarruf açığı kapatılır, hem de artan döviz girdisi sayesinde döviz fiyatı düşük tutularak enflasyon önlenir. Böylece ülkeye bol ve ucuz ithal malı girer, ekonomi canlanır, hem de yatırımları yapmak için kaynak yaratılmış olur. Ben de diyorum ki, bu düşünce bátıldır. Nitekim, bu ülkeye şimdiye kadar ‘net’ yabancı kaynak girmemiştir; aksine ödenen yüksek reel faizler ve sermaye kaçışları yüzünden net çıkış olmuştur. Üstelik oluşan cari işlem açıkları yüzünden, günün sonunda döviz fiyatları yine varacağı yere varmıştır.
2. Yüksek faiz-düşük döviz kuramcılarının sıkça söylediği iki şeyi peş peşe tekrar edeyim. A. Bir ülkede sermaye hareketleri serbestse, o ülkede hem faizi, hem de döviz fiyatını belirlemek mümkün değildir.Faizin kontrol edilmesine karar verilmişse, döviz fiyatlarının nerede teşekkül ettiğine bakılmaz. B. Faiz ve döviz fiyatları ters değil, aynı yönde hareket eder. Dolayısıyla faizi yüksek-dövizi düşük tutmak diye bir şey yoktur. Nitekim geçen ay döviz fiyatları artınca faizler de artmıştır. Ben de diyorum ki, sonuçla süreç aynı şey değildir. Burada ters yönlü bir ilişki vardır. Madem ki; faizle döviz aynı yönde hareket ediyor, öyleyse hem faizlerin hem de döviz kurlarının yönünü belirlemek mümkün. Yoksa döviz fiyatlarını yüksek tutmak için mi, faizler düşürülmüyor ? İzlenen para politikasının amacı, sadece iç talebi kontrol etmek değil, aynı zamanda faizleri düşürüp, kamunun borç çevirme maliyetini azaltmak ve en önemlisi cari işlem açıkları oluşmasına engellemektir.
* * *
Ben, TL’nin değerli bir para olmasından sadece mutluluk duyarım. Yeter ki; bu sürecin arkasından devalüasyon patlamasın. Herhalde, yüksek faiz-düşük kur kuramcıları da, hazineye hainlik olsun diye yüksek faizde israr etmiyorlar. Son onbeş yıldır kamu borçlarındaki artışın yüzde doksanı, faiz öncesi açıktan değil, yüksek reel faizlerden kaynaklanmıştır. Bu durumda kim ister faizlerin yüksek olmasını ? Bu babda bilgi ve bilinç noksanı olanlar bile, şu ana kadar yazılanları okuyarak, bu açıklarını gidermedi mi?
* * *
Peki öyleyse alıp verilemeyen nedir? Bana göre Türkiye’ye egemen olan ‘yüksek faiz-düşük kur’ saplantısının gerisinde iki özel neden var. Birincisi, paracı iktisatçılar, siyasetçilere güvenmiyor. İktidarlar, sıkı maliye politikasını yeterince uygulamaz, öyleyse ‘istikrar için, sıkı para politikasında ısrar etmek şarttır’ diye düşünülüyor. İkincisi, eğer ileride bir olay çıkarsa, kimse bunun sorumluluğunu ‘düşük faiz’ politikasına atmasın diye kendilerini korumaya alıyorlar. İşte bu güven açığı yüzünden ekonomide istikrar bir türlü sağlanamıyor.
Son Söz: Kendini çok emniyete alanlar, başkalarını tehlikeye atar.