İSTANBUL'un çağdaş bir şehir olamamasının sebeplerinin başında, semt pazarları gelmektedir.
Göçebe kültürünü değiştirmemiş, devlet düzeni kuramamış orta çağ toplulukların yaşam tarzını yansıtan semt pazarları, İstanbul için bir ülser, hatta kanser halini almıştır. Bu pazarlar her gün irileşmekte ve kentin her noktasına metastaz yaparak şehri tedricen öldürmektedir. Semt pazarları meselesi, neredeyse ameliyat edilemeyecek kerteye gelmiştir. Maalesef bu pazarlar, birçok İstanbullu için yaşamının ‘‘olmazsa olmaz’’ şartı gibi algılanmaktadır. Pazarcıların militan bir menfaat kümesi haline gelmiş olması bir yana, tüketiciler de onlara kol kanat germektedir. Halkın bu kadar benimsediği habis bir oluşumla nasıl mücade edilecektir? Yanlışlığına inansa bile (ki çoğu inanmıyor) hangi belediye başkanı bu çarpık düzeni değiştirmeyi göze alabilir? Üstelik semt pazarları medyada sürekli övülmektedir. Tam bir açmazla karşı karşıyayız. Yazıyı bu satıra kadar okuyanların, binde birinin dahi benimle hemfikir olduğunu sanmıyorum. Yine de yazmaya devam edeceğim. Öncelikle semt pazarı sevenlerin akıllarına gelebilecek ilk itirazları cevaplandırayım.
* * *
1. Semt pazarları ucuzluk sağlamaz. İktisatta ucuzluk diye mutlak bir kavram yoktur. Ucuzluk tamamen izafidir. Bunun yerine, kişi başına milli gelir ve gelir dağılımı kavramları vardır. Kişi başına milli geliri yüksek ve milli gelir dağılımı adil olan ülkeler, genel fiyat seviyesi ne olursa olsun, vatandaşları için gerçekte ucuz ülkelerdir. Bu dediklerimin en iyi örnekleri İsviçre ve İskandinav ülkeleridir. Bu ülkelerde ‘‘fiyatlar yüksek, fakat geçim kolaydır’’. Bunu da semt pazarlarıyla sağlamazlar. Semt pazarlarının fayda ve mahzurlarını, tartışırken a) verimlilik, b) milli gelire katkı ve c) gelir dağılıma etki kriterlerini kullanacağim.
2. Avrupa'da da mevcut olan semt pazarları, İstanbul'dakilerine kıyasen çok küçüktür. Bunlar, şehrin bu iş için tahsis edilmiş bir meydanında ve haftada bir gün açılır. En önemlisi, semt pazarlarında sadece üreticiler tezgah açar ve gıda maddeleri satılır. Türkiye'deki semt pazarları da başlangıçta böyleydi. Şehir veya kasabalarının civarındaki bahçelerde üretim yapan köylüler, mallarını halden geçirmeden kendileri pazarlardı. Bu süreçte oluşan ticari kár ve mekan rantı köylülere geçmiş olurdu. Bu transfer kazancı sayesinde fakir köylüler bir nebze korunmuş olurdu. Üstelik kente gelen köylüler, kentteki dükkanlardan alışveriş ederek yerleşik esnafın cirosunu arttırdı. Ortada iki yönlü bir fayda söz konusuydu. Bir caddenin, bir gün süreyle trafiğe kapanması da, zaten fazla bir araç trafiği olmayan şehirde sorun teşkil etmezdi.
3. Semt pazarlarında fiyatlar, malların kalite farkını hesaba katsak bile, dükkanlara göre düşüktür. Bunun açıklaması şudur: 1) Satış maliyeti içinde dükkan kira ve sair masraflar yoktur. Perakendecilikte en önemli maliyet kalemleri önce mekan giderleri, sonra ücretlerdir. Ödenen işgaliyeler minimumdur. 2) Pazarlarda yapılan satışların yüzde doksandokuzu kayıtdışıdır. Son noktadaki bu kayıtdışılık, hammaddelerinin üretildiği ve hatta ithal edildiği noktaya kadar gider. Kaçırılan tüm vergiler, maliyeti düşürür. 3) Semt pazarlarında sürüm yüksektir. Pazarlara uzaktan da müşteri gelir ve çok mal alır. Eve taşıma maliyetini müşteri yüklenir. 4) Pazarcılık, aile işletmesidir. Emek maliyeti düşüktür. (Devamı var)