İzmir’deki Türkiye İktisat Kongresi’nin ilk gününe ‘ IMF’nin reçetesinin sorgulanması’ gibi çok sıcak bir konu damgasını vurdu.
IMF’nin şimdiki şef ideoloğu Prof. Krueger, ‘Faiz dışı fazlaya dokunmayın’ dedi. Ne var ki hükümet, dayatılan çok yüksek faiz dışı fazlayı sürdürmekte siyaseten zorlanıyor. Bu yüzden başbakan Erdoğan, arada bir vıkvıklanıyor. Faiz dışı fazlayı azaltmamız lazım diyor. Lakin bunu nasıl yapacağını da bilmiyor. Eh, başbakan olmak, bakan olmak, patron olmak, genel müdür olmak, kısaca yetkili olmak ‘icraat’ yapmak demektir. Bu bağlamda icraatın anlamı para ‘harcamak’tır. Zaten Orta Şark’ta kişinin itibarı, harcadığı para kadardır. Para harcayamayana kimse değer vermez. Harca parayı da görelim ‘kaç paralık adam olduğunu’ derler adama. Tabii harcamak için, önce para bulmak lázım. Ekonomide kamu açıkları denilen ‘ilk günah’ buradan kaynaklanır. Yani siyasilerin olmayan parayı harcamasından. Gelgelelim bugünkü sorun, bu kadar basit değil. İlk günaha rahmet okutacak çok başka günahlar işlendi bu ülkede. Türkiye halen kendisine yutturulan ‘düşük döviz, yüksek faiz’ neşe hapıyla kafayı bulmuş durumda. Hapın etkisi geçince ne olacak, esas sorun orada. Bu konuyu haftaya etraflıca işleyeceğim. Bugünkü konumuzsa, İstanbul Tüneli.
* * *
Paraya hükmeden tüm insanlarda, adını ölümsüzleştirecek bir eser bırakma tutkusu vardır. Kimi bunun için topluma faydalı bir iş yapar, kimi de içine gömülmek için piramit inşa ettirir. Genelde faydasız pramitler, faydalı eserlerden daha görkemlidir. Zenginlerin ve siyasilerin, kolosal inşaatlar yapma histerisinin gerisinde bu dürtü vardır. Bu yazının konusu, temeli atılmakta olan İstanbul’un iki yakasını deniz altından birleştirecek demiryolu tüneli. Ya da çağdaş piramit projesi. Birlikte irdeleyelim.
1. Her araç, bir amaca hizmet eder. Amaç konusunda mutabık değilsek, aracın maliyetini ve faydasını tartışmaya geçmemek gerek. Onun için ben, inşası 5 yıl süreceği ve milyarlarca dolara çıkacağı söylenen bu tünelin fizibilitesini tartışmayacağım. Önce işin esasını konuşalım.
2. Bu tünel, İstanbul’un iki yakası arasında insan taşıma kapasitesini ve hızını artıracak bir araçtır.
3. Demek ki; şehrin iki yakası arasında, daha fazla insanı, daha hızlı taşıma amacı var. Aslında bu amaç, bir üst amaca hizmet eder.
4. Bu amacın (veya aracın) üstünde, İstanbul’un tek bir şehir halinde, daha da büyütülmesi amacı var.
5. Yani İstanbul’un hem daha fazla büyümesi, hem de tek bir şehir olarak kalması amaçlandığı için, böyle bir tünele ihtiyaç duyuluyor.
6. Benim bu her iki amaca da itirazım var. a) İstanbul, daha fazla büyümemelidir, b) İstanbul, tek şehir olarak kalmamalıdır.
7. İstanbul gibi bir coğrafyaya sahip dünya şehirleri, genellikle ‘ikiz şehir’ dir (twin city). Aslında İstanbul, ‘Kuzey Rumeli’, ‘Güney Rumeli’ ve ‘Anadolu Yakası’ olmak üzere en az üç şehir olmalıdır.
8. Bu üçüz şehir konsepti, İstanbul’un gelecek vizyonu olarak benimsenirse, kentin fiziki ve sosyal gelişmesi için yapılması gerekenlerin niteliği ve öncelik sırası da değişecektir.
9. Yöneticiler firavunlaşmak sevdasından asla vazgeçmeyecek ve vizyon da değişmeyecektir. Bu yazı da boşu boşuna yazılmıştır.
Son Söz: İstanbul bir inşaat şantiyesidir ve ebediyen öyle kalacaktır.