Paylaş
1. Büyüme, yani milli gelir artışı,
2. Tam istihdama yaklaşma, yani işsizlik oranının düşmesi,
3. Milli gelirin âdil dağılımı, yani gelir dağılımını daha eşitlikçi hale gelmesi,
4. Fiyat istikrarı, kısaca ne enflasyon ne deflasyon,
5. Finansal istikrar, yani yukarıda sıralanan hedeflerin sürdürülebilirliğini sağlama.
Finansal istikrarın da varlık fiyatları balonu oluşmasına meydan vermeden iç ve dış açıkların sıfıra yakın veya düşük tutulması anlamına geldiğini de hatırlayalım. Yukarıda sıralanan yeni moda değişle “Kritik Performans Kriterlerinin” en önemlisi, büyümedir.
BÜYÜME VE İSTİHDAM
Büyümenin, bir numaralı başarı göstergesi olarak kabul edilmesinin iki gerekçesi vardır. Birincisi, büyüme yani milli gelir artışı, halkın yaşam kalitesinin yükselmesini sağlar. Daha iyi yaşamak her kişinin ve her toplumun nihai amacıdır. Dolayısıyla iş başında bulunan herhangi bir hükümet, ister demokratik ister otokratik olsun, halkının refahının artmasını ister. Bu, iktidarda olmalarının sebebi hikmetidir. Halkın refahı artmıyorsa, hükümet görevini yapmıyor demektir. O zaman çekip gitmelidir diye düşünülür. “Büyüme”nin bir numaralı başarı kıstası olmasının ikinci sebebi ise, “istihdamın ancak büyüme ile artacağı” kabulüdür. İktisatçılar “büyüme ile istihdam” arasında doğru orantılı bir ilişki olduğunu kanaatindedir. İş bulma ise, her zaman ve her ülkede, halkın en başta gelen talebidir. İşsizliği azaltacağına inanılan büyüme, bu gerekçeyle de en önemli “başarı kıstası” olmuştur.
AÇMAZ SARMALA DÖNÜŞÜYOR
ABD, Kanada, Avrupa Devletleri, Japonya gibi, kişi başına milli geliri yüksek ve nüfus artışı düşük ülkeler, uzunca bir süredir “doğal olarak” düşük hızda büyüyebilmektedir. İşsizlik ise artmaktadır. Büyüme ile istihdam arasındaki eskiden beri gözlemlenen nedensellik ilişkisi yüzünden, ekonomistler işsizliğe çare olarak “büyüme olmazsa, istihdam artmaz” deyip durmaktadır. Diğer yandan işsizliği azaltamayan hükümetler, işsizleri gelirsiz bırakmamak için çareyi “sosyal harcamaları” arttırmakta bulmaktalar. Bu da bütçe açıklarına ve kamu borçlarının artmasına sebep olmaktadır. Neticede “finansal istikrarsızlık” doğmakta ve mali krizlere yol açılmaktadır. Kriz çıkınca da “önce istikrar-sonra büyüme” denmekte ve işsizlik meselesinin çözümü tine ertelenmektedir. Sorunun çözümü bir “kısır döngüye” takılmıştır.
BÜYÜMEYİ BIRAK, İŞ YARATMAYA BAK
Ben, “işsizliği büyüme çözer” yargısının terk edilmesi gerektiği kanaatine vardım. Çünkü zengin ülkelerin hızlı büyümesi hem mümkün değildir hem de gereksizdir. “İktisat denen şey, teşviklerden ibarettir” (Economics is about incentives) diye bir düstur vardır. Eğer işsizlik bir numaralı sorunsa, “vergi teşvikleri” yalnız bunu hedeflemelidir. Bunun için özellikle yüksek tahsilli gençlerin, bir işverene bağlı olmadan “serbest çalışması” teşvik edilmelidir. Çok adam alıp, sabit giderlerini büyütmek istemeyen, kıdem tazminatından gözü yılmış işverenler için kendi hesabına çalışan birine “iş vermek” onu “işe almaktan” daha hesaplıdır.
Son Söz: Herkes kendine iş verse, işsizlik ortadan kalkar.
Paylaş