AMERİKA demokrasiyi hem çok seviyor, hem de değer veriyor. O kadar ki; demokrasiyle yönetilmeyen ülkeleri demokrasiye kavuşturmak için olmadık fedakárlıklara katlanıyor.
Mesela Irak'a, bombalarla yıkıp, sonra yeniden inşa ederek demokrasi yerleştirmeyi bile göze alıyor. Amerika tam bir öğretmen. Elleri dert görmesin; vurduğu yerde demokrasi açıyor.
Bundan bir süre önce, Amerika'nın siyaset ideologlarından ve ABD devletinin danışmanlarından Fukuyama, İstanbul'a gelmiş ve yaptığı konuşmalarda, Avrupa ile Amerika arasındaki ideolojik farkı şöyle anlatmıştı. Amerika'da meşruiyetin kaynağı, demokrasidir. Demokratik bir şekilde seçilmiş olan bir başkanın icraatı, Anayasa içinde kaldığı sürece, tanım icabı meşrudur. Halbuki Avrupa'da meşruiyetin kaynağı, uluslar arası ve uluslar ötesi ‘‘hukuk normları’’ olmaya başlamıştır. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Bu yüzden de uluslar arası platformlarda kabul edilen anlaşmalara, işimize gelmiyorsa imza koymuyoruz. Fukuyama'nın dediğini şimdi daha iyi anladım. Nitekim Bush, ‘‘Birleşmiş Milletler’’ isterse yeni bir karar çıkartsın, isterse çıkartmasın; biz Amerika olarak, ulusal güvenliğimiz açısından ne gerekse onu yaparız dedi ve Irak'a savaş açtı. O kadar ki; eğer İngiltere bile ona katılmasaydı, yine de bu harekatı yapacaktı.
* * *
Amerika'nın çok değer verdiği demokrasi, Türkiye'de halen var ve işliyor. Bu ülkenin, seçilmiş milletvekillerinden kurulu bir Millet Meclisi ve onların güvenoyunu almış meşru bir hükümeti var. Bu hükümetin şimdiki başbakanı, daha başbakan olmadan Amerika'ya gitti. Başkan Bush'la konuştu. Kendisine, Türkiye'nin yeni siyasi lideri olarak, elinden gelen desteği vereceğini söyledi. Amerika, Irak'a askeri müdahaleye karar verdi. Türkiye'den belli destekler istedi. Başbakan Erdoğan, Amerika'ya bu desteği vermek için elinden geldiğince uğraştı, ama bir noktadan sonra başarılı olamadı. T.C. Anayası'na göre TBMM'nin yetkisinde olan bir kararı, kıl payıyla da olsa, Meclis'e kabul ettiremedi. Alınan karar demokratikti ve meşruydu. Daha da önemlisi halkın eğilimini yansıtıyordu. Bunun yerine Başbakan Erdoğan, Amerika'ya daha sınırlı destek veren başka bir kararı Meclis'ten çıkartabildi. Bu karar da demokratik yollarla alındı. Meşrudur.
* * *
Amerika şimdi bozuk çalıyor. Bana, istediğim desteği vermeyen Türkiye'nin üstünü çizdim diyor. Başbakan Erdoğan, halkın eğilimini yansıtmayan bir kararı, TBMM'den çeşitli hile ve şantajlarla geçirtebilmiş olsaydı, Başkan Bush nezdinde şimdilik güvenilir bir insan olacaktı. Ama hem partsiyle hem de kendisini iş başına getiren halkla ters düşecek ve güçsüzleşecekti. Zayıf bir Erdoğan, uzun vadede daha az güvenilir bir müttefik başbakanı olmaz mı? Türkiye'nin demokrasiyle idare edilmesinin, Amerika için hiç bir kıymeti harbiyesi yok mu? Erdoğan, Amerika'nın her talebine boyun eğen bir başbakan olsa, nihai olarak demokrasiyi savunan Amerika'yla ters düşmüş olmaz mıydı? Yoksa Amerika'nın bu bölgedeki ülkelerde demokratik yönetimlere ihtiyacı yok mu? Eğer varsa, öncelikle demokratik başbakanları koruması ve kollaması gerekmez mi? İşine gelmeyen kararı alan her demokratik hükümeti çizerse, Amerika demokrasiyi nasıl kökleştirebilir?
Son Söz: Ak demokrat, kara demokrat, karar aşamasında belli olur.