Bu dünyadan bir Çelik Gülersoy geçti

ÇELİK Gülersoy'u kaybettik. Kendisi seyrek gördüğüm, ama bir arada olunca da uzun uzun sohbet ettiğimiz bir dostumdu.

İstanbul'da yaşayıp da Çelik Gülersoy'un bu şehir için yaptıklarını takdir etmeyen bir kimse olamaz diye düşünüyorum. Gerçi son on yıldır, Gülersoy bir hayli inzivaya çekilmişti. Ama yine de durmuyor, bir yerlerde tarihi bir değer bulup onu ihya ederek toplumun hizmetine sunmaktan geri kalmıyordu.

* * *

Çelik Gülersoy,
hukuk tahsil etmişti ama aslında bir mimardı. Zevk sahibiydi. Eski binalar ve onların detayları hakkında inanılmaz bilgi birikimi vardı. Hem onarım ve inşaat işlerine aklı eriyor, hem de netice almasını biliyordu. Gülersoy, içine kapanık bir bilge adam değildi. Tam aksine, bir işadamı kadar girişimci, inatçı ve mücadeleci bir insandı. Bu yüzden hayatı sürtüşmelerle geçmiştir. Zaten öyle olmasaydı geride bu kadar çok eser bırakamazdı. Çelik Bey'in yaptıklarını estetik olarak beğenmeyenler de vardır. Soğuk Çeşme Sokağı'nı ihya etmesi, yani Topkapı Sarayı'nın dış duvarlarına yaslanmış Osmanlı devrinin ‘‘kaçak’’ evlerinin restorasyonu bence müthiş bir projeydi. Buradaki evlerin rengárenk boyanması çok eleştirilmişti. Sokağın yeni halini, sahte bir tiyatro dekoruna benzetenler çıktı. Merak ettim birkaç kez gidip inceledim. Oraların eski halini bilen bir vatandaş olarak yapılanları çok beğendim. Adeta büyülendim. Zaten kendisinin Sultanahmet civarındaki tüm çalışmaları olağanüstüdür. İstanbul'a kazandırdığı eserler ise saymakla bitmez. Bu arada Bolu Dağı'ndaki Koru Oteli'ni de zikretmeden geçmeyeceğim. Çelik Bey, genel müdürü olduğu TTOK'a (Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu) devletin tahsis ettiği kamusal kaynakları en hayırlı biçimde harcamıştır. Keşke hem bu kurumun imtiyazları, hem de Çelik Bey'in yetkileri devam etseydi de İstanbul daha çok güzellikler kazansaydı. Şurası muhakkak ki, Çelik Gülersoy yaşamamış olsaydı, İstanbul bugün daha çirkin olurdu.

* * *

Çelik
Bey'le son buluşmamızda trafik meselelerini konuşmuştuk. Bana, 1970 yılında bastırdığı ‘‘Trafik Sorunumuz Üzerine Düşünceler’’ adlı kitabından bir tane verdi. Bu kitap, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Kriminoloji Enstitüsü'ün 1967'de tertiplediği ‘‘Türkiye Trafik Problemleri Semineri’’nin sonuçlarını ve kendisinin bu konudaki gözlemlerini içeriyor. Kitaptan Gülersoy'un trafikle ilgili bir cümlesini aktaracağım. ‘‘Trafik de kendi başına bir olay olmayıp, bütün sosyal olgular gibi, toplumsal yapının kendi yüzünü seyredebileceği sadık bir aynadır.’’ İktisadi bakımdan çok büyük bir ‘‘verimsizlik’’ kaynağı olan İstanbul'daki trafik vahşetinin sadece bir veçhesine Çelik Bey'in ‘‘sadık aynası’’nı tutmak istiyorum. Kent ulaşımında en kıt ve en pahalı kaynak, taşıt araçları değil, yollardır. Halbuki, İstanbul'un en sıkışık caddeleri, yol değil otoparktır. Buralar sanki marifetmiş gibi dörtlü flaşörleri yanan veya yanmayan araçların işgali altındadır. Yolların taşıma kapasitesini azaltıp, ulaşım hızını düşüren bu üşengeç, şımarık ve şirret araç sahipleriyle baş etmeye polisin ne niyeti ne de gücü vardır. Çünkü ‘‘toplumun gerçek yüzü bu bencilliktir’’. İstanbul'da sadece ana caddelerde park yasağı uygulansa, ulaşım ‘‘tek bir kuruş harcamadan’’ inanılmaz derecede rahatlar. Bu da belediyenin işine gelmez.

* * *

Son Söz: Ben, bizin düşmanıdır.
Yazarın Tüm Yazıları