ZAMAN, zaman durup “sıfır bazlı” düşünmeye çalışıyorum. Sıfır bazlı deyimini, işletme yönetiminin “sıfır bazlı bütçe” kavramından ödünç aldım.
Firmalar, yeni yıla girerken gelecek yılda ne yapacaklarını düşünür. Nispeten büyük şirketleri yönetenler bu düşüncelerini tablolara dökerler. Bu tablolar dizisine bütçe denir. Geleceği planlamak, genellikle geçmişi ileriye uzatmak şeklinde olur. Eğer konjonktürde, yani genel gidişatta bir değişiklik ihtimali yoksa “geçmişi, geleceğe doğru uzatma” yöntemi isabetli tahminde bulunmaya yeter. Ancak ekonomide “yükselişin, çöküşe veya çöküşün, yükselişe” dönme ihtimali varsa, gelecek yıl, geçen yılın benzeri değil, “benzemez”i olur. Bu gibi durumlarda “sıfır bazlı” bütçe yapılır. Yani bütçeye konan hiçbir sayının dayanağı, bir önceki yıla ait sayı olamaz. * * * Türkiye’de de siyasi konjonktür değişmektedir. 2011 ve sonrası için “eski hamam, eski tas”, “böyle gelmiş, böyle gider” tarzı değerlemeler yapmanın imkânı yoktur. Hamam da, tas da, tellak da değişmiştir. Böyle gelmiştir ama böyle gitmeyecektir. AKP’nin, gerek büyük devletlerin “bırakın Kürtler kendi kendini yönetsin” baskılarıyla, gerek kendi felsefesi sonucunda Türkiye’de bölünme fiilen başlamıştır. AKP zaten bu ülkenin birliği “Ne Mutlu Türküm Diyene” söylemiyle değil “Hepimiz Müslümanız” diyerek sağlanır inancıyla iktidara gelmiştir. Onun için ilk günden beri Güneydoğu Kürt meselesine farklı yaklaşmıştır. Demokratik açılım, öyle olayların zoruyla tesadüfen ortaya çıkmış bir şey değildir. Bilinçli bir siyasi tercihtir. Ancak siyasi değişimlerin hızını ve dönüşümün hedefini onu başlatan kontrol edemez. Hareket, bir süre sonra kendi momentini kendi yaratır. * * * “Cumhuriyet” (Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş teorisinden bahsediyorum) “fikri hür, vicdanı hür, özgür birey” yaratmayı hedeflemiştir. Bunun için bireyin her şeyden önce “dinsel” ve “etnik” kimliğinden sıyrılması gerekir. Özgür birey, kimseye ne dinini ne de etnik kimliğini sormamalı, kendisine de sorulmasına izin vermemelidir. Dünyaya da “beni, ben olarak değerlendir ve ben olarak yargıla” diye meydan okumalıdır. Bu da laik olmayı ve vatandaşı olduğu ülkenin pasaportundan başka kimliğe ihtiyaç duymamayı gerektirir. Heyhat! Bu ilerici ve insancıl proje bugün çökmüştür. * * * Amerikan milletini, 72 etnik kökenden gelen insanlar oluşturur. Bu millet, milli birliğini iç harple pekiştirmiştir. Amerikan Devleti ise, başka ülkelerin etnik halklarının “kendi kendini yönetme” (self determination) hakkı var demektedir. Amerikalı hukukçu Halim Morris bu ilkeye karşıdır. Morris’e göre, etnik önderlerin, özerkliği savunurken ipine tutundukları bu kolektif hak, “bireyin, kendi kendini yönetme hakkını” ortadan kaldırır. Özerklik, hep ayrılıkla sonuçlanır, halkın fakirliği ve etnik grup içi şiddet de artar. * * * Bugün hâlâ az da olsa Türkiye’de milli birlik ve bütünlüğü muhafaza edebilme şansı kalmışsa, bunu Cumhuriyet’in savunduğu “Türkiye’de yerleşik herkese Türk denir” tanımına borçlu olduğumuz unutulmamalıdır. Son Söz: Kolektif haklar arttıkça, bireysel haklar azalır.