HÜRRİYET'te ekonomi yorumları yazmaya 1983'te başladım. İlk senelerde, her yılbaşı ‘‘Hükümetin Karnesi’’ diye geçmiş yılı değerlendiren bir yazı yazardım.
Bir ülke ekonomisinin gidişatı hakkında fikir sahibi olmak için sürekli izlenmesi gereken beş temel parametre şunlardır: 1. Büyüme hızı. Yani milli gelirin yüzde kaç arttığı, 2. Fiyat istikrarı. Yani yüzde olarak enflasyonun mutlak değeri ve enflasyondaki değişim, 3. Döviz dengesi. Bilinen diğer adıyla ‘‘cari işlemler dengesi’’, 4. İstihdam. İşsizlik yüzdesinin mutlak değeri ve bir önceki yıla göre değişimi. 5. Milli gelir dağılımı. Teknik tabiriyle GINI katsayının ‘‘1’’ değerine ne kadar yaklaştığı veya uzaklaştığı. Akla gelebilecek tüm diğer ekonomik performans kriterleri (mesela faiz dışı fazla veya kamu finansman dengesi) bu beş kriterden birinin altındaki kümede yer alır. Bu beş kriterin en önemli özelliği, kısa vadede birbirleriyle çelişseler bile, uzun vadede birbirini tamamlayıcı olmasıdır. 2002 bu kriterlere göre bir düzelme yılı oldu. Bu iyileşme, yapısal tedbirlerin bir ürünü olmaktan ziyade, konjonktüreldi. Yani düzelmeyi, ekonomik dalganın dibe vurup, üste dönmesi şeklinde de yorumlayabiliriz. Ama netice itibarıyla 2002 iyi bir yıldır.
AB'YE NİYE GİREMEDİK?
Amerika'nın önde gelen siyaset bilimcilerinden ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın eski danışmanlarından Profesör Fukuyama, iki ay kadar önce KalDer toplantısı için İstanbul'a geldi. Burada yaptığı konuşmada, ‘‘Sizi AB'ye almayacaklar, çünkü Almanya'nın parası bitti’’ dedi. Sonra, kendine mahsus muzip ifade tarzıyla, Avrupa Birliği'nin kuruluş gerekçesini şöyle izah etti: Almanlar, Avrupa'nın diğer milletlerine çok çektirmiştir. Bu yüzden sevilmezler. Almanları, Avrupalı milletlere sevdirilmesi işini Fransa üstlenmiş, buna mukabil kendi çiftçilerine, Almanya'nın para ödemesini istemiştir. AB olayının esası budur. Şimdi Almanya'nın parası bitti. Türkiye'nin AB üyeliğinin bedelini ödeyecek başka bir ülke de yok. Siyasi kriterler, o kadar önemli değil; ne yapsanız yapın Kopenhag'da sizi reddedecekler, dedi. Ben Fukuyama'nın bu açıklamasını sevdim ama fazla alaycı buldum. Tam da inanmadım. Koskoca Avrupa Birliği, böyle bir sebeple kurulmuş olamaz dedim. Sonunda Fukuyama'nın dediği çıktı. Bize ‘‘tarih için tarih’’ bile vermediler. İş, 2004'ün Aralık ayına kaldı.
Ancak Fukuyama'nın AB'nin kuruluş gerekçesi izahatı, hálá çok güvenilir değildi benim için. Ta ki, Alman hükümeti tarafından yayınlanan ‘‘Deutschland’’ adlı derginin aralık/ocak sayısı elime geçinceye kadar. Dergide AB tarihini anlatan ‘‘40 Yıllık Elysee Anlaşması’’ adlı uzun bir yazı var. Makalenin bir yerinde aynen şunlar yazılı: ‘‘Fransız tarafının öğrenmesi gereken çok önemli bir şey var: Fransa, geçmişiyle ilgili komplekslerinden arınmış olan ve siyasi vasiliğini ekonomideki iktidarıyla artık kompanse etmek zorunda kalmayan bir Almanya olabileceğini hesaba katmalıdır. Fransa, kabul görmek için para ödeme yükümlülüğünden kurtulmuş, bir anda bağımsız bir partner haline gelmiş bir Almanya olabileceğini hesaba katmalıdır.’’ Fukuyama yine bilmişti.
SON SÖZ: Ne demişler: AB haberlerini, Amerikalılardan al.