ÖNCE bilimin tanımıyla işe başlayayım. Bilim, idraktir. İdrak, anlama, akıl erdirmedir. Önce algılamak, sonra kavrayabilmektir.
Algılanan, kavranılan, akıl erdirilen şey ise evrensel düzenin (veya ilahi nizamın) kuruluş ve işleyiş kanunlarıdır. Bilimin pratik yararı ikidir: Bunlar, 1. Olmasını istediğimiz şeyleri oldurabilme, 2. Olmamasını istediğimiz şeylerin olmamasını sağlama yöntemleri geliştirmesidir. Buna bilimde ‘‘sebep-sonuç’’ ilişkisi denir. Çünkü sebepsiz, sonuç olmaz. Önce evrenin kanunların fiziksel olanlarını algılayabiliriz. Fizik kanunlarını çerçeveleyen büyük besteye ise metafizik denir. Metafizik, fizikle çelişmez; onu kapsar. Metafiziğin yakalanabilecek ipuçları veya gözlemlenebilecek yansımaları fizikseldir. Fizik, derinine kavrandıkça, metafizik daha da anlaşılır hale gelir. Ahlák, metafizik bir kavramdır. Ama ne olduğunun anlaşılabilmesi için, hayatın kendisinin, yani fiziksel evrenin sistematik bir şekilde gözlemlenmesi ve izlenmesi gerekir.
* * *
Gelelim işin pratiğine. Ahlak, bir yasaklar dizisidir. Bu diziyi, toplum veya onun adına hareket eden kişi veya kurumlar geliştirir. Yasaklar, kişiler üzerine getirilir. Toplum, bireylerden kurululur; ama onların toplamından ibaret değildir. Toplum, kendini teşkil eden bireylerden ayrı organizmadır. Aynen vucudun canlı hücrelerden kurulu olmasına rağmen, bu hücrelerin toplamından ibaret olmadığı gibi. Toplum, sonlu ömürlü insana göre, sonsuz ömürlüdür. Dolayısıyla, toplumun fayda maksimizasyon modeli, bireyin fayda maksimizasyon modelinden farklıdır. Zaman zaman da birbiriyle çelişir. Yasakların, yani ahlak normlarının amacı, kişiyi kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışırken, toplumun çıkarlarını zedelememesini sağlamaktır.
* * *
Yolsuzluk, bir ahlák sorunudur. Yolsuzlukların yüksek olduğu toplumlar, ahláken düşük düzeydedir. Bu bir değerleme değil, ahlákın tanımından çıkan mantıksal bir sonuçtur. Yolsuzlukları kapsamayan bir ahlák düzeni olamaz. Eğer, TBMM raporunda ‘‘láikler ahláksızdır’’ gibi hakaret kastı taşıyan bir anlam çıksın diye ‘‘yolsuzluklar laik ahlákın meselesidir’’ ibaresi kullanılmışsa, bu ancak láik ahlákı yüceltir. Çünkü bu ibare ‘‘din, yolsuzluklarla meşgul olmaz’’ anlamına gelir ki; hiç bir dinin böyle bir görevsizleşmeyi kabul etmesi mümkün değildir. Eğer bir dinin mensupları, yolsuzluklar bizim dinimizin bize yasakladıklarına dahil değildir diyorsa, o kişiler dinsiz demektir. Çünkü, yolsuzluklarla mücadeleyi, kendi sorumluluk alanı dışında tutan bir ‘‘inanç sistemi’’ din olamaz. Olsa olsa, hurafeler ve gelenekler dizisi olur. Dinlerin temel iddiası, kaniatın ve hayatın her veçhesini kapsamaktır. Dinlerin yolsuzluklarla mücadele işe yaramayacağı talihsiz bir tezdir. Aslında TÜSİAD raporuna itiraz burada gelmeliydi. Halkımız, ankete verdiği cevapta, yolsuzluklarla mücadelede ‘‘din büyüklerinin yolsuzluklara karşı çıkması’’ etkili olmaz demektedir. Keşke çok etkili olur deselerdi. Din, yolsuzlukla mücadelede etkili olmayacaksa, nerede toplumsal bir fayda yaratacaktır? Dinciler böyle bir anlama hatasına düşmemeliydi. Şunu düşünmeliler: Eğer dinler bu dünya için gerekli olmasaydı, hiç bir kitap bu fani dünyada yaşayanlara tebliğ edilmezdi.