Ben bu işi bilmiyorum

ÇARŞAMBA akşamüstü, tasarruf sahiplerini, yeni vergiler ve ekonominin gidişatı hakkında bilgilendirmek için tertiplenen bir panelde yer aldım.

Doların geleceği ve bunun bireylerin yatırım tercihlerine etkisi hakkında katılımcılarla sohbet ettik. Programdan sonra, ikram faslına geçildiğinde yanıma gençten biri geldi. Bana, TL’nin şu sıralarda değerlenmiş olup olmadığını sordu. Ben de TL, şu sıralarda ‘değerlenmiş’ durumdadır dedim.

Kendisi, ‘Ama Sayın Bakan Babacan, TL değerlenmiş diyenler, bu işi bilmiyor’ diye bugün bir beyanat verdi dedi. Tabii afalladım. Bu işi (ekonominin işleyişini) bilmediğim gerçeğinin bu kadar çabuk ortaya çıkması canımı sıktı. Üstelik Bakan Babacan, sevdiğim ve saydığım bir insan.

Duygusal bir tepki vermekten de, hayatım boyunca kaçınmaya çalışmışımdır. Durumu kurtarmak için kıvırttım. Bu, bir tanım meselesidir. Eğer, dalgalı kur rejimi uygulanan bir ülkede, piyasada oluşan döviz fiyatı ne ise, gerçek fiyat da ‘o’dur deniyorsa, bakanın söylediği doğrudur dedim. Ancak, Bakan Babacan’ı görürseniz kendisine şu soruyu sorun diye bir eklemede bulundum:

‘Merkez Bankası, gecelik faizleri, bugünkü yüzde 20’lerden, yüzde 5’e indiriverse ve döviz fiyatına hiçbir şekilde müdahale etmese, acaba döviz fiyatları nereye gider?’

* * *

Bakanımızın izniyle, ben yine bu işlerden anlar gibi konuşmaya devam edeyim. Piyasada görülen her fiyat ‘piyasa fiyatı’ değildir. Piyasa fiyatı, teorik bir kavramdır. Piyasa görülen herhangi bir fiyata, işte ‘piyasa fiyatı’ demeden önce, piyasada rekabet şartlarının tam olarak işlediğinden emin olmak gerekir. Bütün bunlardan daha önemlisi, ekonominin güvendiği piyasa fiyatı, fiyatın kendisi değil, teşekkül ve işleyiş mekanizmasıdır.

Hatta denilebilir ki, piyasada bulunan fiyat, hiçbir zaman ideal ‘piyasa fiyatı’ değildir. Fiyat, ya düşüktür, ya da yüksek. Dalgalanma sayesinde fiyat, dinamik bir süreç olan ‘arz ile talebin eşitlenmesi’ işlevini yerine getirir. Düşük fiyat talebi kamçılarken, yüksek fiyat arzı yükseltir. Fark ‘stok değişimleri’ ile kapanır. Eğer konu döviz fiyatı ise, burada teşekkül eden fiyatı anlamak için mutlaka ulusal ve küresel faizlerin seyrini hesaba katmak gerekir.

BİR KATRİLYON TASARRUF

Hazır bu işlerden, yani ekonominin işleyişinden anlamadığım resmen tescil olduğuna göre, aklımın pek basmadığı ikinci bir hesap konusuna geçeyim. Gazetelerde okudunuz. Sağlık Bakanlığı ile ilaç üreten, getiren ve satanlar anlaşmaya varmış. Sigortalılar, bundan böyle sadece hastanelerdeki eczanelerden değil, sokaktaki her eczaneden, doktorun reçetesini yazdığı her ilacı satın alabilecek.

Bu anlaşmanın yüzü suyu hürmetine, ilaç üreticileri, ithalatçıları ve eczaneler (depocuların adına rastlamadım) ‘kárlarından’ fedakárlık yapmaya razı olmuşlar. Bu yolla elde edilen ilaç fiyat indirimlerinin tutarı, yıllık bir katrilyon liraya varıyormuş. Bu indirimin bir kısmını sigortalı; ama esas büyük bölümünü devlet tasarruf etmiş olacakmış.

* * *

İlaç üreticilerinin, ithalatçılarının ve eczanelerin 2005 kárları, 2004 kárlarına göre, bu anlaşmaya sağladıkları katkı kadar azalmak mecburiyetindedir. Pek tabii, iş hacmi artışı ve fiyat değişmeleri dolayısıyla ‘nominal’ olarak, bu kár azalması, sektördeki şirketlerin ‘Kár/ Zarar’ tablolarına aynen intikal etmeyebilir. Yine de 2005’te bu sektörün kaynak yaratmada sıkıntıya gireceği kesin.

Akla şu sorular geliyor: 1. Acaba sektörün, 2004 kümülatif ‘net kárı’ (brüt kárı yani çalışma marjı değil, vergi öncesi kár rakamları toplamı) bir katrilyondan ne kadar fazla? 2. Bu tasarruf, sosyal güvenlik kurumlarının 2005 bütçelerinde aynen yer aldı mı?

SON SÖZ: Cahilin saçmalaması, bilgenin ilham kaynağıdır.
Yazarın Tüm Yazıları