PAMUKBANK'ın ‘‘Fon’’a (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) devredilmesinden sonra iki yorum yazmıştım. Bu yazılarımda, BDDK'nın (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) aldığı kararın, hem somut olarak doğru hem de uygulanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile uyumlu olduğunu söylemiştim.
Devir kararı üzerine, Çukurova Grubu, bu kararın yanlış hatta yanlı olduğu iddiasıyla hukuki bir mücadele başlattı. Bu da onların en doğal haklarıdır diye düşündüm. Mesele, idari yargıya intikal etmişti. Dolayısıyla konu hakkında yeni yorum yazmama hem gerek yoktu, hem de yapacağım yorumlar, bir yerde yargıyı etkilemeye çalışmak şeklinde de anlaşılabilirdi. Ben ve benim gibi ekonomi yorumcusu serbest yazarlar, bu hassas konuya girmekten uzak durduk. Buna karşılık, Çukurova Grubu'yla ilişkisi olanlar ve sair BDDK mağdurları (!) bol bol yayın yaptılar. Bu da onların bileceği bir işti. Kamuoyu ve yargı mercileri, herhalde neyin niçin yazıldığını anlayacak kadar bilgiye sahipti. Bize de susmak düştü.
* * *
Pamukbank'ın sahiplerinin, bankalarının Fon'a devredilmesi kararının esastan iptali ve bu karar alınıncaya kadar da yürütmenin durdurulması talebini, Danıştay 10. Dairesi reddetti. Ama Çukurova Grubu yılmadı. Bu sefer de 10. Daire'nin aldığı kararın bozulması için, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na başvurdu. Neticede Genel Kurul, geçen hafta kendi 10. Daire'sinin aldığı kararı bozdu. Aslında Genel Kurul'un bozduğu karar, sadece yürütmenin durdurulmasıdır. Yani 10. Daire'nin bundan sonra vereceği esasa ilişkin kararı da bozup bozmayacağını bugünden öngörmek mümkün değildir. Ama işin rengi belli olmuştur. Çünkü Genel Kurul, BDDK'nın ‘‘yeterli inceleme yapmadan ve Çukurova Grubu'na edimlerini yerine getirmesi için yeterli süre vermeden’’ karar aldığını söylemektedir. Bence bu iş burada bitmez. Bana göre, Pamukbank iade edilirse, bankanın sahipleri BDDK ve kurul üyeleri aleyhine en az bir milyar dolarlık tazminat davası açmalıdır. Haydi hayırlısı.
* * *
Bu son olaydan sonra, bir daha anladım ki, Türkiye'de bağımsız üst kurul falan olamaz. Bağımsızlık, bizim devlet ve hukuk kültürümüze taban tabana zıt bir kavram. Ne bağımsız üst kurulların üyeleri, ‘‘bağımsız’’ niteliğinin hakkını verecek duruşa sahip, ne de onları kuşatan siyasi, idari ve hukuki çevrenin, onlara ‘‘bağımsız’’ olma hakkını tanımaya niyeti var. Geçenlerde, bağımsız kurulların kararları Yargıtay tarafından ‘‘esastan incelenemez’’ diye kendimce ahkám keserken, dinleyicilerden biri bana çıkıştı: ‘‘Banka sahibi olma niteliğini kaybetmiş bir kişinin 22 yaşındaki kızına, banka sahibi olma ruhsatı veren bir bağımsız kurulun nesini savunuyorsun sen!’’ Söyleyecek kelime bulamadım.
* * *
Anlaşıldı ki; bağımsız kurullar ‘‘devleti büyütmekten’’ başka bir işe yaramayacaktır. Üstelik kurul başkanları, birer ‘‘normal yurdum yöneticisi’’ olarak, mesailerinin çoğunu, yeni bina, yeni dekorasyon, yeni araba, yeni bilgisayar alma ve bol kadro yaratıp, özlük haklarını yükseltme faaliyetine tahsis etmeye mecburdur. İşin raconu budur. Bu işlevsiz masraf kapılarından kurtulmak için, BDDK, Hazine'nin; Rekabet Kurulu, Adalet Bakanlığı'nın, diğerleri de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın birer departmanı haline getirilmelidir. Çoğu da tamamen yok edilebilir.