Batmadım batırıldım

SON günlerde medyada yer alan haberlerden, kamuoyunda batmış diye bilinen iş adamlarımızın aslında batmamış olduğunu öğreniyoruz.

Meğer bu “2001 Krizi Mağduru” iş adamlarımız kendilerine yapılan onca haksızlığa rağmen, aslanlar gibi çalışıp, çabalayıp borçlarını ödemişler. Şimdi tek dertleri iade-i itibar eylemek kalmış. Onlar da ne yapsın, içinde yaşadığımız “cilalı imaj” çağının imkânlarından yararlanacak kampanya başlatmışlar.
¡ ¡ ¡
2001 krizi, Türkiye’nin fetret devrinde meydana gelmiştir. Fetret, sözlük anlamında zayıflık demektir. Tarih bağlamında ise halkın başsız kalmasıdır. Osmanlı tarihinde Yıldırım Beyazıt’ın 1402’de Timur’a yenilmesinden Çelebi Sultan Mehmet’in idareyi tam olarak aldığı 1413 yılına kadar geçen döneme “Fetret Devri” denir. Bana göre Cumhuriyet’in fetret devri ise, Ecevit’in 3 Mayıs 1999’da başbakan olmasıyla başlayan ve 22 Kasım 2002’ye kadar süren üçlü koalisyon hükümeti dönemidir. Bu dönemde ekonomimiz, başı kesik bir tavuk gibi debelenip durmuştur. Üstelik bu dönem tüm dünyada 1997 Asya ve 1988 Rusya krizlerinin sarsıntılarının sürdüğü yıllardır. Bu dönemde Türkiye’de özellikle bankacılık kesiminde tam bir çılgınlık hüküm sürmüştür. İşleri zora girdiği için bankalardan kredi alamayacak kadar itibarsızlaşan patronlar, nakit açıklarını kapamak için bankacı olmuştur. Bu suretle bankalar, sanayici patronları kullansın diye mevduat toplar hale gelmiştir. Bu, bankacılıkta yapılabilecek en büyük iktisadi yozlaşmadır. Bu yozlaşma yüzünden faizler sürdürülmesi imkânsız seviyeler çıkmıştır.
¡ ¡ ¡
2001 krizinden sonra 22 banka tasfiye edildi. Ama tasarruf mevduatı sahiplerinin paraları batmadı. Çünkü devlet bu bankaları iflas ettirmedi, doğrudan veya dolaylı yolla devraldı. Bu tasfiyeyi yapan TMSF’ye (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu), Hazine ödünç para verdi. Hazine de tahvil çıkartarak halktan borç para aldı. Yani halkın parasıyla, mevduat sahibi halkın parası ödendi. Plana göre TMSF, Hazine’ye olan borcunu, bankası tasfiye edilen patronların mal ve mülklerini satarak elde edeceği paralarla ödeyecekti. Hazine de, TMSF’den alacaklarını tahsil ettikçe, ihraç ettiği tahvilleri itfa edecek yani halka olan borcunu ödeyecekti. Günün sonunda geriye bir para kalırsa bu da patronların olacaktı. Âdil bir plan değil mi?
¡ ¡ ¡
Gelelim filmin sonuna: TMSF, patronların mal ve mülklerini sattıkça, topladığı paraları götürüp Hazine’ye yatırdı. Ama aldığı borcu ödeyemedi. Hazine’nin alacakları listesine son baktığımda TMSF, Hazine’ye 90 milyar TL’den daha fazla borçluydu. Galiba sonunda bu borç silindi veya silinecek. Ancak işin garip tarafı, bankası tasfiye edilen borçlu patronlar da bu arada tüm borçlarını ödemiş durumdalar. Hatta malların satışından arta kalacak milyonlarca doları bölüşme pazarlıkları içindedeler. Şimdi diyeceksiniz ki; bu nasıl iştir? Mademki TMSF, Hazine’ye halen 90 milyar dolardan fazla borçludur, nasıl oluyor da geriye patronların bölüşeceği para kalıyor. Çok basit: Patronların borçları dolarla ve düşük faizle ertelendi, Hazine ise halktan TL ve yüksek faizle borç aldı? İşte bu Ali Cengiz oyunudur.
Son Söz: Her şey usulüne uygunsa, orada mutlaka esastan bir hata vardır.
Yazarın Tüm Yazıları