HEPİMİZ, 43 milyar dolarının bankalarda deve olmasından şikayetçiyiz. Bu rakama İmar Bankası rezaleti dahil değil. Bu paraların, hortumculardan söke söke geri alınmasını istiyoruz.
Öyleyse BDDK veya Maliye Bakanlığı, kimsenin gözünün yaşına bakmasın, tahsilatı hızlandırsın, gerekiyorsa yeni kanunlar çıkarılsın ve halkın parası kurtarılsın deniyor. Acaba bu öfke ne kadar işe yarar? Bu meseleye daha soğukkanlı yaklaşmak gerekmez mi?
Arazi istifçisi, bi işten çakmaz sözde iş adamlarının, hakim hissesine sahip oldukları bankalara yatan mevduatı, kendi şiketlerine kredi diye aktarması affedilmez bir suçtur. Bu Türk bankacılık sisteminin yüzkarasıdır. Maalesef, ‘‘holding bankacılığı’’ denen bu yapılanmanın ne kadar yanlış olduğu bugün bile yerince anlaşılmış değildir. Ancak, bankalara geri dönmeyen kredilerin sadece bir kısmı, banka sahiplerinin popüler deyimi ile ‘‘hortumladığı’’ paralardır. Bundan çok daha fazla tutarlar makro ve mikro sebeplerle şirketlerde batmıştır. Bunlar nasıl kurtarılacak? Esas sorun burada. Halen, bu gayeyle ‘‘İstanbul Yaklaşımı’’ diye bir yöntem uygulanmaktadır. Bu günkü yazıda bu yaklaşımı irdelemeye devam edeceğim.
1. BDDK'ya intikal etmiş veya etmemiş hortumlama tanımına girmeyen milyarlarca dolar tutarında donuk banka kredisi var.
2. Eldeki bilgilere göre dosya sayısı onbini aşmış durumdadır.
3. Bankalar, bunlar için kısmen zarar karşılığı ayrılmıştır. Karşılık ayrılmış veya ayrılmamış olsun, alacakların hepsi tahsile çalışılmaktadır.
4. Gerek bankalara olan kredi, gerekse devlete olan vergi ve sigorta borçlarını, hatta personelin ücret alacaklarını dahi ödeyemeyen şirketler ‘‘acze düşmüş’’tür. Yani kötü yönetilmiştir.
5. BDDK veya alacaklı bankalar bu zavallı şirketlerle bir masaya oturmakta ve bankaların kabul edebileceği şartlarla ve genellikle tutturulması mümkün olmayan bir ‘‘geri ödeme planı’’ yapılmaktadır.
6. Sonrada, şirketlerden bu plana uymaları beklenmektedir. Pek tabii, daha birinci yılda plan aksamakta, tekrar masaya oturulmaktadır.
7. Yanlışlık, yaklaşımın kendindedir. Batık şirketlerde ‘‘borç geri ödeme’’ planı değil ‘‘yüzdürme’’ projesi yapılır.
8. Önce söz konusu firmanın yaşamasını sağlayacak bir ‘‘çekirdek becerisi’’ (core competence) var mı ona bakılır. Yoksa, firmaya yeni bir misyon bulunur. Yüzdürme projesi bunun üzerine inşa edilir.
9. Eğer projenin başarılı olacağı anlaşılırsa, bankaların firmadan alacaklarının bir kısmı sermayeye dönüştürülür, bir kısmı patronun şahsi varlıkları veya şirketin kullanılmayan aktifleri satılarak geri ödenir. Borçlar makul seviyeye indirilir ve faizli kredi olarak kullanılmaya devam edilir.
10. Eğer bir firmada bunları yapmak mümkün değilse, o zaman bu firma sektörün en güçlüsüne satılır. Bu da olmuyorsa tasfiyesine gidilir.
* * *
Ancak benim önerdiğim yöntem ‘‘normal yurdum mevzuatı’’ içinde çalışmaz. Çünkü bu yöntemde, operasyonu yapacak kişilerin ‘‘yetkili’’ olması ve takdir hakkını kullanarak ‘‘subjektif’’ kararlar alması gereklidir. Bu ise, sorunu çözecekleri sürüm sürüm süründürecek ‘‘hukuki mayınlarla’’ dolu bir yoldur. Bu ameliyatları yapmak için yeni yasalara değil, yeni bir hukuk felsefesine ihtiyaç var. Aksi takdirde bu işler hiç bitmeyecektir.
Son Söz: Yetki külfete dönüşürse, sorumluluk almamak çare olur.